Yeryüzündeki canlı çeşitliliği ve onların birbirleriyle ilişkileri çoğu zaman onu gözleyenler için alabildiğine karmaşık ve etkileyicidir. Haliyle bu karmaşıklığı oluşturan süreçleri anlamak üzere yapılan çalışmalar bizlere oldukça değerli bilgiler sunmaktadır.

Bu yazımızda, canlılar arasındaki etkileşimlerden bir hayli ilginç olan mimikri konusuna göz atacağız.

Mimikri, bir türün avcılarından kurtulması, çiftleşmesi ve hatta soyunu sürdürebilmesi için diğer bir türe benzemesi ya da her iki türün de birbirine benzemesi olayıdır. Değişiklikler canlıların davranışlarında olabileceği gibi, sesi, kokusu daha da önemlisi görünüşlerinde de ortaya çıkabilir.

Mimikri olgusu, ekoloji ve genetik çalışan evrimsel biyologlar için her zaman ilgi çekici ve önemli olmuştur. Canlıların hayatta kalmak için böyle karmaşık süreçler içerisinden geçmesi sadece gözlerimizle gördüğümüz benzerliklerin ötesinde, bize türlerin evrimi, doğal seçilim baskısı ve en önemlisi genetik hakkında önemli bulgular sunar.

Bu yazımızda özellikle mimikrinin iki alt başlığına göz atıp, bu çeşitliliğin genetik temellerine bakacağız.

Batesian Mimikrisi: Yalan Beyan Bildirimi!

Hayatta kalmak bir bedel ister! Canlılar, bu karmaşıklık içinde bu bedeli ödemenin bir yolunu her zaman bulur. Hatta gerekirse yalan söyleyerek!

Türler, doğada avcıları tarafından sürekli tehdit altında olduklarından, bu tehditlerle baş edecek şekilde evrimleşme eğilimindedirler. Avcılarını kendinden uzak tutan her türlü özellik -haliyle- çok değerlidir. İşte bu mekanizma sayesinde bazı türler, zehirli ya da tehlikeli olduklarını göstermek için bazı renklere bürünür. Bu duruma aposematizm denir. Tamamen olmasa bile genelde bu renkler canlı ve ilgi çekici renklerdir. Uyarı yeterince açıktır: Beni yersen, başına bela olabilirim! Uzak dur! Fakat avcılar için işler bu kadar da basit değil.

Darwin’in çağdaşı bir doğa bilimcisi olan Hanry Walter Bates yaptığı keşifler ve gözlemler ile mimikri kavramı hakkında önemli bulgular elde eder. Bu bulguları 1862’te bir makale ile bilim camiasına sunar. (Bates’in bu meşhur çalışmasına buradan ulaşabilirsiniz. ) Ayrıca Bates, Amazonda yaptığı keşifleri 1863’te “The Naturalist on the River, Amazons” (1) kitabında yayınlamıştır.

Bates, aslında zararsız olan bazı türlerin, kendini tadı kötü olan ya da zehirli olan canlılara benzettiğini tespit etmiştir. Tahmin edildiği gibi bu mimikri “Bates mimikrisi” olarak anılmaktadır.

Yukarıda bahsedildiği gibi Bates mimikrisinin temel özelliği, tadı kötü olmayan ya da zehirsiz olmayan türlerin yalan beyanda bulunarak avcılardan korunmasıdır.

Şekil 1. Batesian Mimikri. Çizginin üstündeki türler: Taklit edilen modeller. Çizginin altındakiler: Taklitçi türler.
Şekil 1. Batesian Mimikri. Çizginin üstündeki türler: Taklit edilen modeller. Çizginin altındakiler: Taklitçi türler.

Bates mimikrisinin en bilindik örneklerinden biri mercan yılanları ve taklitçileridir. Mercan yılanları zehirli ve avcılar tarafından tercih edilmeyen bir yılan türüdür. Bu tür ile aynı yaşam alanlarını paylaşan bazı zehirsiz yılanlar (“California Mountain Kingsnake” gibi) mercan yılanlarındaki aposematik renklenmeyi taklit ederler. Mimikri mekanizması burada da devreye girerek zehirsiz yılanları tıpkı zehirli yılanlar gibi renklendirir.

Arizona Mercan Yılanı (Üstte), California Mountain Kingsnake (Altta)
California Mountain Kingsnake (Üstte), Arizona Mercan Yılanı (Altta)

Bu örnekler, her ne kadar aynı tür olmasa da, akraba türlerdir. Bu tür benzerlikler de şaşırtıcıdır ama başka sınıflara ait canlıların birbirine benzemesi durumu çok daha ilginçtir.

Yukarıdaki kelebekler ve yılanlar, yalan söylerken ne olduklarını inkar etmez. Sadece tadı ve tehlikesi konusunda yalan söyler. Fakat bu hayatta kalma mücadelesinde çok daha ekstrem durumlar da ortaya çıkmıştır.

Tetraponera mocquerysi (altta), Afrika’nın ekvatoral kesimlerinde gözlenen bir karınca türü. Bu türün ısırıklarının güçlü olduğu biliniyor. Muhtemelen avcıları uzak tutma konusunda da başarılı.

dede
İki türü ayırt edebiliyor musunuz?

Salticidae (üstte) cinsinden bu örümceğin morfolojisi ise avcıları kendinden uzak tutmak için Tetraponera’ya benzeyecek şekilde evrimleşmiş. İlk bakışta ayırt etmesi zor gelse de, aslında arada hala ciddi farklar var!

Bilindiği gibi karıncalar, sistematik olarak Arthropoda (eklem bacaklılar)’nın Insecta (böcekler) alt şubesinde kategorilendirilir. Karıncaların, diğer Insecta’lar gibi antenleri ve 3 çift bacakları vardır. Bu özellik karakteristiktir.

Fakat örümcekler Arthropoda’nın Arachnida (örümceğimsiler) sınıfına dahildir ve bir çok açıdan böceklerden farklıdır. Bu farklardan biri de böceklerin 3 çift bacakları varken örümceklerin 4 çift bacaklarının olmasıdır. Kuşların, bu örümceğin bacaklarını sayıp, karınca olmadığına dair bir açıklama getirmesini bekleyemeyeceğimizden bu ayrıntının örümcekler için çok şey değiştirmediğini gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz!

Ayrıca merak edenler, bitkilerdeki bazı mimikri mekanizmaları için Çağrı Yalgın’ın Nisan ayında yazdığı şu yazıya bir göz atabilirler.

Müllerian Mimikrisi: Biz Ciddiyiz, Bizimle Uğraşma!

Peki sadece zararsız türler mi zararlı türleri taklit eder? Tabi ki hayır. Alman doğa bilimci Fritz Müller 1878 yılında bu durumu açıklığa kavuşturur. Müller, kelebekler üzerine yaptığı araştırmalar sonucu, tadı kötü olan ve avcılar tarafından tercih edilmeyen türlerin de mimikri yolu ile birbirlerine benzediğini tespit eder. Peki ama, zaten avcılar tarafından tercih edilmeyen bu türler neden diğer türlere benzer?

Bu sorunun cevabı aslında çok basit. Avcılar tarafından pek tercih edilmeyen türler, aposematik olarak renklenmesine rağmen işleri iyice garanti altına almak için Müllerian Mimikrisi gibi başka yollar da tercih ederler.

Bunun temel sebeplerinden biri, avcının av arama maliyetinin birçok türe yaymaktır. Örneğin bir kuş belli bir alanda kelebekler üzerinden besleniyor olsun. Bu kuş, hangi kelebeğin tadının kötü olduğunu öğrenmek için her kelebekten 4’er tane yemek zorunda olsun. Eğer ortamda bir aposematik kelebek popülasyonu bulunuyorsa, bu popülasyon her yeni kuş için 4 bireyini feda etmek zorunda kalır. Eğer bir Müller kompleksinde 8 türün populasyonu bulunursa, her populasyon bir kuşun eğitimi (!) için yarım bireyini feda etmek zorunda kalır.

Bu ortak uyarı sistemi, popülasyonları avcılardan korunmakla kalmıyor, olası tehditleri de en aza indiriyor!

Şekil2: Heliconius Numata ve Melinaea spp. kelebeklerinde Müller mimikrisi.
Şekil2: Heliconius Numata ve Melinaea spp. kelebeklerinde Müller mimikrisi.

Kelebek örneklerinden bahsetmişken, -bu konuya ek bilgi olarak- kanatların bu motifleri nasıl kazandığı sorusu, bu türler üzerinde yapılan genetik çalışmalar ile açıklığa kavuşuyor. Eylül 2011 yılında, Nature dergisinde bu konu ile ilgili yayınlanan bir makalede(2) konu detaylıca ele alındı.

Kelebek kanatlarının morfolojisini belirleyen dar gen gruplarında -süpergenler- kromozomal yeniden düzenlemeler ile oluşan motifler ve bu motiflerin kelebek popülasyonlarındaki devamlılığı ele alınıyor.

Ayrıca Nature dergisinin YouTube kanalı olan NatureVideoChannel bu makale ile ilgili güzel bir video yayınlamış. İşte o video:

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=DisHiDsRn1g&w=480&h=360]
Kaynaklar:
[box] Konuk Yazar: Eren Ada

Biyoloji lisans öğrencisi. Temel ilgi alanını evrim, ekoloji ve genetik oluşturuyor. Ayrıca sosyoloji ve antropoloji gibi sosyal bilimlerle de ilgileniyor. Eğitimini Ahi Evran Üniversitesi’nde sürdürüyor. | Twitter | Blog[/box]

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Konuk Yazarlar

Açık Bilim Çevrimiçi Dergisi'ne konuk yazar olarak katkıda bulunmak ve destek vermek isteyebilirsiniz.