Podcast: Play in new window | Download
Subscribe: RSS
Bundan birkaç ay önce, sinema dünyasının ünlü isimlerinden Angelina Jolie, The New York Times gazetesi için hakkında oldukça çok konuşulacak bir makale kaleme aldı. 14 Mayıs 2013 tarihinde yayınlanan bu makalede Jolie, BRCA1 geni taşıdığını öğrenmesinin ardından, kanserden korunma amacı ile sağlıklı olmalarına rağmen iki memesini de aldırarak yerine protez taktırdığını kamuoyuna açıkladı.
“Çocuklarımla konuşurken, onlara sıklıkla anneannelerinde bahsediyorum, ve onu bizden alan hastalığı onlara anlatmaya çalışıyorum. Bana, aynısının benim başıma gelip gelmeyeceğini soruyorlar. Şimdiye dek onlara buna üzülmelerine gerek olmadığını söyledim, ama aslında ben de problemli BRCA1 geni taşıyorum. Bu gen meme ve yumurtalık kanserine yakalanma ihtimalimi ciddi oranda artırıyor.
Doktorlarım, meme kanserine yakalanma riskimi %87, yumurtalık kanserine yakalanma ihtimalimi ise %50 olarak belirlediler. Bu oranlar her kadın için farklı olabilir.
Meme kanserlerinin küçük bir kısmı bu tip kalıtsal gen mutasyonlarına bağlı ortaya çılıyor. Arızalı BRCA1 geni taşıyanların kansere yakalanma ihtimali ortalama %65 civarında.
Bunu öğrendikten sonra, bu riski elimden geldiğince azaltmaya çabaladım. Her iki mememi de aldırma konusunda önemli bu kararı aldım.”
Makalenin yayınlanmasının ardından Jolie’yi annesinin de ölümüne neden olmuş bu hastalık için önlem aldığı için kutlayanlar ve henüz sağlıklı olan vücut organlarını aldırarak kendisine gereksiz müdahale ettirdiği gerekçesiyle ciddi anlamda kınayanlar oldu. Bu tartışmalar ile birlikte meme kanseri, kalıtsal kanserler ve BRCA geni konuları gündemin üst sıralarında yerini aldı.
Kanser ve kanserleşme
Kanser, çoğunlukla tek bir hastalıkmış gibi algılansa da, aslında kontrolsüz hücre çoğalması ile karakterize bir hastalıklar grubudur. Tüm hücreler, bölünerek çoğalırlar. Sağlıklı hücrelerde bu bölünme oldukça kontrollü bir süreçtir ve pek çok kimyasal sinyaller aracılığı ile düzenlenir. Kanser hücreleri ise bu düzenleyici mekanizmalar tarafından engellenemeyen, kontrolsüz şekilde çoğalan hücrelerdir. Çoğalan kanser hücreleri, önce yakın dokuları sarar, daha sonra da lenf ve kan dolaşımları sayesinde uzak organlara yayılabilir.
Genlerimizin bu kontrolsüz üreme sürecine katkısı farklı şekillerde olabilir. Onkojen denen “kanser yapıcı genler” hücrelerin kanser hücresine dönüşerek kontrolsüz çoğalmasına neden olur. Tümör baskılayıcı bir başka grup gen ise, bu süreci durdurarak, kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemeye çalışır. Onkojenler, hücrenin ne zaman ve ne sıklıkta bölüneceğini kontrol eden ve proto-onkojen denen genlerin mutasyona uğraması ile oluşurlar. Bu mutasyon sonunda, hücreler bölünme mekanizmasındaki kontrollerini kaybederek kontrolsüz çoğalır hale gelirler. Tümör baskılayıcı genler ise, hücre bölünmesini yavaşlatan, hücrelerin ne zaman öleceğini belirleyen ve hücredeki DNA hasarını tamir eden genlerdir. Bu genlerin çalışmasının aksaması da benzer şekilde kontrolsüz bölünme ve kanseleşme ile sonuçlanır.
Sağlam genlerle doğmuş olsak bile, taşıdığımız genler zaman içinde mutasyona uğrayarak değişebilirler. Hücrelerin kontrolsüz çoğalmasına neden olan mutasyonların çoğu sonradan edinilmiş mutasyonlardır ve genelde çevresel faktörlerden biri veya birkaçının kombinasyonu ile ortaya çıkarlar. Bu tip kanserojen mutasyonlara neden olan faktörlerin başında tütün ve benzer kanserojenik maddeler, beslenme alışkanlıkları, bazı enfeksiyonlar, radyasyon, şişmanlık ve çevresel kirlilik gelir.
Tüm kanserlerin yaklaşık %5-10’u ise kalıtsal kanserlerdir. Bu durumda, anne veya babamızdan zaten kanserleşme olasılığı yüksek olan bir mutant geni miras alırız. Bu genlerin ilave mutasyonlarla onkojenlere dönmesi, normal genlere göre çok daha kolaydır. Bu durumda, kalıtsal olarak “kanser geni” taşıyan bireylerde, bu genin kanserleşmesi sonucunda ortaya çıkan kanser çok daha fazla oranda ve daha erken yaşlarda ortaya çıkar.
Meme kanseri
Meme kanseri, tarih öncesi çağlardan beri bilinen bir kanser türü. Vücut boşukları içinde yer alan iç organ kanserleri, bulundukları alanda geliştiği ve son evreye, hatta çoğu hastanın ölümüne dek dışarıya belirti vermedikleri için eski çağ hekimlerince fazla bilinmiyorlardı. Ancak, memelerde oluşan kitleler konumları gereği çok daha kolay fark edildiğinden, meme kanseri antik çağlarda yaşamış pek çok hekim tarafından bilinen bir hastalıktı.
Tarihte kayda geçmiş ilk meme kanseri vakası, M.Ö. 2625 yılında, bir hekim ve aynı zamanda Firavun Djozer’in veziri olan Imhotep tarafından kaleme alınmış:
“Eğer, meme üzerinde şişlik yapan kitleler görürseniz, onlara elinizle dokunun. Kitleler elinize sıcak gelmiyor, içlerinden bastırınca sıvı çıkmıyorsa, ve elinizle ona dokunduğunuzda kitlenin kıvamı hemat meyvesini andırıyorsa, bu hastalığın tedavisi yoktur.”
Bir diğer antik meme kanseri kaydı ise Heredot’un yazmalarında yer alıyor. Heredot, M.Ö. 440 yılında kaleme aldığı Tarihler adlı eserinde, Pers Kraliçesi Atossa’nın hayatını anlatıyor. Atossa, memesinde kanayan bir kitle olduğunu fark eder. Doktorlara başvurmak yerine kendini inzivaya çeker ve kat kat örtülerin altına gizlenir. Kraliçenin hastalığını duyan Demodekes isimli bir Yunan savaş esiri, kraliçeden tümörü ameliyat etmesine müsaade etmesini ister. Kraliçe izin verir, ve Demodekes tarihte kayda geçen ilk meme kanseri ameliyatını yapar. Atossa ameliyattan sağ çıkar ve ülkesine dönmek isteyen esir Demodekes’i ödüllendirmek için, kocası İmparator Kirus’un askerlerini doğudan çekerek batıya, Yunanistan’a hücum emri vermesini ister. Atossa’nın ameliyattan sonra ne kadar yaşadığını ise bilmiyoruz, Heredot savaş konusunun daha heyecanlı olduğuna karar vermiş olacak ki, Pers ordularının Yunanistan’ı işgalini anlatmaya başladıktan sonra bir daha Atossa’dan hiç bahsetmez.
Meme kanserine karşı insanoğlunun başlattığı savaş antik çağlardan günümüze kadar sürüyor. İlerleyen bilim ve teknoloji sayesinde meme kanserinin erken tanı ve tedavisinde, Atossa’nın zamanına göre pek çok zafer kazanmış olmamıza rağmen, bugün meme kanseri hala kadınlara özgü kansere bağlı ölüm sebeplerinin en başında geliyor. Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerine göre, kadınlar arasındaki kansere bağlı ölümlerin %14’ün nedeni meme kanseri. 70 yaşına ulaşan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı 8’de 1.
Saatli bombalar: BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonları
BRCA1 ve BRCA2 adıyla bilinen genler, tümör baskılayıcı gen ailesinin üyeleri. Normalde bu genler, hücre içindeki genetik materyalin stabilitesini sağlayarak istenmeyen hücre çoğalmasını engelliyorlar. Her ikisi de, kodladıkları proteinler aracılığıyla, DNA çift sarmalında radyasyon veya diğer etmenler sonucu oluşan kırılma ve bozulmaları tamir ediyorlar. Bu genler mutasyona uğradığında, kodladıkları proteninin yapısı değiştiğinden, tümör baskılayıcı özelliklerini kaybediyorlar ve kanser oluşumuna zemin hazırlıyorlar.
BRCA1 ve BRCA2 genlerinde ortaya çıkan mutasyonlar, başta meme ve yumurtalık kanseri olmak üzere, pek çok farklı kanser türünün ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Her iki genin de birbirinden oldukça farklı fazla sayıda mutant versiyonu var. Farklı mutasyonların, kansere neden olma riski de birbirinden oldukça farklı. BRCA’nın bazı mutasyonları, kanser olma riskini normale göre kısmen artırırken, kimileri Angelina Jolie örneğinde olduğu gibi bu riski %87 gibi yüksek oranlara çıkarabiliyor. Genelde, mutant BRCA varyantı taşıyan kadınların miras aldıkları mutasyonun çeşidine göre yaşantıları boyunca meme kanseri olma ihtimali %40-85. Bu rakamları basitçe şöyle açıklayabiliriz. Bugün sağlıklı olan ve mutant BRCA geni taşıyan 100 kadından 40-85 tanesi yaşamlarının bir noktasında meme kanseri tanısı alacaklar.
BRCA1 mutasyonları meme ve yumurtalık kanserine ilaveten rahim ağzı, rahim, pankreas ve kalın bağırsak kanser riskini artırırken, BRCA2 mutasyonları ilaveten pankreas, mide, safra kesesi kanserleri ve malign melanoma yakalanma risklerini artırıyor. Mutant gen taşıyan erkeklerde de bu kanserlere yakalanma ihtimali artıyor.
Ameliyatla kanserden korunmak mümkün mü?
BRCA mutasyonu taşıyan kadınlara yapılan koruma amaçlı meme ameliyatlarının, kanserin ortaya çıkmasını engelleme konusunda etkili olup olmadığı, tıp dünyasının epeydir üzerinde çalıştığı bir konu. Çalışmalar, koruyucu amaçlı mastektomilerin (meme dokusunun tamamının alınması), BRCA1 mutasyonu taşıyan kadınların kanser riskini ciddi oranda azalttığını gösteriyor. Hollandalı bilim insanları, Nisan 2013’te Annals of Oncology’de yayınlanan çalışmalarında, BRCA mutasyonu taşıyan 570 kadını içeren birkaç yıllık gözlemlerini anlatıyorlar. Çalışmanın başlangıcında 570 kadının tamamı da sağlıklıymış ve mutant geni taşıyan bu kadınlardan 212 tanesi koruyucu mastektomi ameliyatı geçirmiş. İzleyen yıllarda, koruyucu mastektomi ameliyatı olmamış kadınların %16’sı meme kanseri tanısı almasına rağmen, Angelina Jolie ile aynı ameliyatı olan kadınların hiçbiri meme kanserine yakalanmamış.
Elbette, cerrahi müdahale tek alternatif değil. Gelişmiş tıbbi teknoloji, yeni ve güçlü kemoterapi ilaçları ve ilerleyen cerrahi teknikleri sayesinde, meme kanseri erken tanı konduğu takdirde oldukça başarılı tedavi edilebilen bir hastalık. Sağlıklıyken böylesine radikal bir ameliyat olmak istemeyen kimseler için düzenli ve sıkı mamografi ve MR kontrolleri yapılması da bir diğer alternatif. Bu şekilde, olası bir kanser oluşumunda, tümörü çok küçükken erken evrelerde yakalamak ve oldukça etkin bir şekilde tedavi etmek de mümkün.
Ne yapmalı?
BRCA testi pahalı bir test, bu nedenle de rutin olarak yapılması önerilmiyor. Ancak aşağıda listelenen durumlardan herhangi biri aile öykünüzde mevcutsa, sizin de mutasyona uğramış BRCA genini taşıyor olma ihtimaliniz var.
-
Anne veya kız kardeşinize, 40 yaşından önce meme kanseri tanısı konmuş olması.
-
Anne tarafından yakın akrabaların en az ikisinde meme kanseri tanısı konmuş olması (Akrabaların tamamının anne veya baba tarafından geliyor olması ve en az birinin anne, kız kardeş ya da kızınız olması şartıyla)
-
Yakın akrabalarınızın üç tanesinin kaç yaşında olurlarsa olsunlar meme kanseri tanısı almış olması. ( Akrabaların tamamının anne ya da baba tarafından gelmesi şartıyla)
-
Babanızın ya da erkek kardeşinizin yaşlarına bakılmaksızın meme kanseri tanısı almış olması.
-
Anne veya kız kardeşinizin her iki memesinde de ayrı ayrı kanser ortaya çıkmış olması ( ilk kanserin 50 yaşından önce saptanması halinde)
-
Akrabalarınızdan birinde yumurtalık, bir başkasında ise meme kanseri tanısı mevcut olması ( Akrabaların tamamının anne veya baba tarafından geliyor olması ve en az birinin anne, kız kardeş ya da kızınız olması şartıyla)
Bu maddelerden herhangi birisi size uyuyorsa, sizin de mutant BRCA geni taşıyor olma ihtimaliniz var. Bu durumda, siz de oransal riskinizi anlamak için test yaptırmak isteyebilirsiniz. Ancak, bu testi yaptırmaya karar verirseniz, mutlaka bir genetik uzmanınından danışmanlık almanızı öneririz. Zira, ancak bir uzman sizin şahsi ve ailevi hikayenizi uygun şekilde değerlendirecek bilgi birikimine sahiptir ve size bu testin gerçekten sizin durumunuza uygun olup olmadığı konusunda bilgi verecektir. Ayrıca testin sonuçlarını yorumlama ve sizin bireysel riskinizin belirlenmesi konusunda da size yardımcı olacaktır.
Test sonuçlarını aldıktan ve genetik danışmanınızdan sonuçların analizini dinledikten sonraki karar ise artık size ait…
Meraklısına Notlar:
- BRCA kısaltması Breast Cancer Gene (Meme Kanseri Geni) kelimesinden geliyor.
- Araştırmacılar, BRCA1 ve BRCA2 mutant geni taşıyan kadınların meme kanseri riskleri kadar doğurganlıklarının da arttığını bulmuşlar. BRCA geni, aynı zamanda hücrelerdeki telomer boyutunu da kontrol ediyor. Araştırmacılar, mutant BRCA geni olan kadınlarda, yumurta hücrelerindeki telomerlerin uzun olduğunu, bu durumun da döllenmiş yumurtanın hayatta kalma şansını artırdığı görüşünde. Bu durumun olası sonuçları ise oldukça ilginç. BRCA mutasyonu taşıyan kadınlar, daha çok meme kanseri olmalarına rağmen, daha fazla çocuk sahibi oldukları için, artan zamanla toplumda BRCA mutasyonuna sahip birey sayısının artacağı düşünülüyor.
- BRCA1 ve BRCA2 mutasyonlarının saptanmasına ilişkin genetik test yakın zamana kadar bir Amerikan genetik firması olan Myriad’ın tekelinde ve patentli idi. Bu durum, söz konusu genetik testin oldukça bahalı olmasına neden oluyordu. ( ABD’de söz konusu testin fiyatı 2013 yılı başlarında 3.000 USD civarında idi.) Ancak Amerikan Yüksek Mahkemesi, 13 Haziran 2013 tarihinde aldığı bir kararla, bu testin üzerindeki patenti geçersiz ilan etti. Bu kararın sonucu olarak da yakın zamanda BRCA testlerinin oldukça yaygınlaşması ve ucuzlaması bekleniyor.
Kaynaklar:
- Angelina Jolie, My Medical Choice. NY Times, 14 May, 2013
- Worldwide Breast Cancer, Breast Cancer Statistics.
- WHO, Cancer Fact Sheets.
- Cancer.org, Heredity and Cancer.
- David Gorski, Angelina Jolie: Radical Strategies for Cancer Prevention and Genetic Denialism. Science Based Medicine.
- Carl Zimmer., Tracing Breast Cancer’s History. The Loom.
- Siddhartha Mukherjee, The Emperor of All Maladies: a Biography of Cancer (New York: Harper Collins, 2011),
Bu yazıyı okurken aklıma Richard Dawkins’in “Gen Bencildir” adlı eseri geldi. BRCA1 ve BRCA2 genleri meme kanserine ve ölüme neden olmasına rağmen doğal seçilim eliyle yok olmuyor. Çünkü Dawkins’in de belirttiği gibi bazı zararlı genler, sahiplerini küçüklükte değil de yetişkinlikte ve yaşlılıkta öldürebilirler. Dolayısıyla bir insan, meme kanseri olmadan önce bir veya birkaç çocuk sahibi olup, ölmeden önce bu geni gelecek nesillere aktarabilir. Hatta bu yazıdan öğrendiğim kadarıyla bu genler meme kanseri riskini arttırdığı gibi doğurganlığı da arttırabiliyor.
Kısacası, zararlı olduğu açıkça ortada olan bir gen doğal seçilim eliyle yok olmuyor, seçilimi atlatıyor. Hatta bu genler seçilimi kendi lehlerine kullanıyor ve sizin de belirttiğiniz üzere “toplumda BRCA mutasyonuna sahip birey sayısının artacağı düşünülüyor.”
İlginç bir durum. Bunun önüne nasıl geçilebilecek acaba.
Aslında “zararlı olduğu açıkça ortada” dememek lazım, çünkü işler çok karışık. Bir gen hep etkinlik göstermez, ne zaman, nerede ve ne kadar etkin olacağı (“gen ifadesi”) diğer genler ve çevreyle etkileşimine göre değişir. Yararlı bir genin yanlış yerde, yanlış zamanda ya da fazla veya az etkinleşmesi canlının yaşam ya da üreme şansını azaltabilir, ya da artırabilir.
Ayrıca bazı genler bazı hallerde yararlıdır, bazılarında zararsızdır. Eski bir yazımdan aktarayım: