Safe Jets AviaCourse Avibrary Entropol

12 Haziran 2013 – İstanbul

Koşarken soluk soluğa kalmıştı. köşeyi dönüp de sokağı boş görünce rahatladı. Biraz olsun dinlenebilirdi; kaldırım boyu giden duvarın dibine çöktü ve gözünü kapadı. Havada keskin bir sülfür kokusu vardı, adrenalin ile gerilmiş bedenini rahatlatmaya çalışırken kulağına patlama sesleri geldi. Gözünü açıp seslerin geldiği yöne baktığında gecenin karasını kızıllanmış olarak gördü. “Havai fişekler” diye düşündü, tekrar gözlerini kapatıp dinlenmeye çalıştı. Haziran’ın başından bu yana dur durak bilmeden sokaklarda koşuyor, mücadele ediyordu. Bütün İstanbul duvarları dile gelmişti, şehir hiç olmadığı kadar canlıydı. Nefesi yavaş yavaş düzene girerken vücudundaki yorgunluk belirtileri iyice belirginleşti. “Kalkmam lazım, böyle oturursam kalkamam” diye düşündü. Kalkmak için gücünü toplamaya çalışırken telefonuna gelen mesajla irkildi: “Canım, senin kaçtığın yöne doğru geliyorlar. Durma ne olur, durmadan koş. Partaki ağacımızın orda buluşalım 1 saate. Seni seviyorum”

“Kalkmalıyım, ama nasıl? Çok yorgunum” diye düşünürken havai fişekler geceyi bir anda gene kızıla boyadı ve o soluk kırmızı ışıkla aydınlandı karşısındaki duvar ve üzerine yazılmış dizeler:

“ve direnmek

hep direnmek devam etmek adına”

“Devam etmeliyim” diye düşünüp bir anda dikildi ayağa. Aklına kazıyıp okuduğu dizeleri, koşmaya başladı Gümüşsuyu’na doğru. Çocuk sokağın sonunda kaybolurken  patladı havai fişekler, gene aydınlandı duvar ve boş sokakta yankılandı duvar yazısı

Turgut Uyar’ın dizeleriyiz”

tumblr_inline_mrks0dii2R1qz4rgp
kaynak: yokusyola.tumblr.com

Neden yazıyoruz?

Kerem- Bugün, “Neden yazıyoruz” sorusunu cevaplamak için toplandık. İlginçtir, biz daha önce tam tersi bir sorunun, “Neden yazamıyoruz?”‘un cevabını verdik okuyucularımıza. Haziran 2013’te Türkiye Gezi parkı olayları ile çalkalanırken dergimizi bir türlü çıkaramadık. Sanırım ilk Bahadır isyan etmişti, “ben yazamıyorum, gözüm kulağım sürekli İstanbul’da iken içimden yazmak gelmiyor” dedi

Bahadır: Evet, olayları uzaktan seyrederken bir türlü konsantre olamıyordum. Sanırım hepimiz aynı durumdaydık, her gün derginin çıkışını 2-3 gün öteliyorduk.

Tevfik- Dergi yayına başladığından beri en sıkıntılı ayımızda. en sonunda zaten Yazamıyoruz” başlıklı tek bir yazı ile dergiyi o ay öyle çıkardık. Bir sonraki ayın yazılarını da ağırlıklı olarak bu olayların bilimsel incelemesine ayırdık.

Kerem- Bugünkü soru ise tam tersi: “Neden yazıyoruz?” Sonuçta gönüllülük ilkesi ile çıkan bir dergimiz var, amatör bir ruhla çıkıyoruz her ay. Bizi motive eden nedir?

Murat Pınar- Yazmak benim için –belki klişe olacak ama– bir tutku gibi. Yazdıkça kendi içimdekileri dışa vuruyormuşum gibi hissediyorum, insanlarla bir parçamı, düşüncelerimi paylaşıyormuşum hissine kapılıyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor; her yazı teslimimde kendimi hafiflemiş hissediyorum, sanki içimde ağırlık yapan bilgileri kağıda dökmek beni cidden hafifletiyor gibi

Sinem- Hafiflik hissinden önce çok stresli bir şey aslında. Açık Bilim’e ilk yazdığım yazıları düşünüyorum.  Hem çok istekli hem de bir o kadar tedirgindim, aklından geçirmiş olsa da eyleme dökememiş ve sadece okul projeleri sebebiyle yazı yazmış olan bendeniz, bir bilim sitesi için makale yazıyordum. Makalelerin yayınlanmasına kadar yaşadığım heyecanı anlatamam.

Tevfik- Aslında bu eğlenceli bir etkinlik seveni için. Bir düşünce formunu alıp kimi zaman bozmadan, kimi zaman itiraz ederek, destekleyerek yazıya döküp başka bir düşünce formu oluşturmak. Bu enteresan bir şey. Tıpkı bir kütüphanenin bir flash disk’e sığacağını düşünmek gibi. Bir hayat bir kitaba sığabilir. Bir gezegen bir makaleye sığabilir. Beyinden beyine bir aktarım bu.

Uğur Efem- Aktarım, kesinlikle! Ben biraz da  kendimi sınamak için yazıyorum; kafamdakini ne kadar aktarabiliyorum, bildiğimi nasıl daha anlaşılır bir biçimde ifade edebilirim onu görmek için.

Kaan-Aktarırken sizinle aynı şeylerden zevk alan insanlarla da etkileşiyorsunuz. Benim yazdığım konuların bazıları için Türkçedeki şimdilik tek kaynak olduğumu bilmek, benim gibi tuhaf şeyleri öğrenmekten zevk alanlara erişebilmek hoşuma gidiyor.

Işıl- Kaan, katılıyorum. Ben de yeni bir şeyler öğrenmekten, öğrendiğim yeni şeyleri de başkasına aktarmaktan keyif alıyorum. Yazarlık beni sürekli araştırmaya sevkediyor. Zaman zaman okur yorumları sayesinde verimli tartışmalara giriyoruz, gelen yorumlardan bambaşka şeyler de öğreniyoruz.

Kerem- Ben burada bir itirafta bulunmak istiyorum: Ben yazı yazmayı sevmiyorum. Mazoşistlik gibi geliyor, okumak dururken yazmak tamamen zorlayıcı bir eylem. Ama yazmanın güzel yanı bir şeyler öğrenmek için okumanız, insana okuma disiplini kazandırıyor

Bahadır- Al benden de o kadar. “Söz uçar yazı kalır, yazmazsam benden geriye ne kalacak?” diyorum gene yazıyorum. Tembel adamım, asfalyalarım çabuk atar dinlemeyince rakı masasındaki dostum, anlatmaktansa on kere, yazıyorum yoksa yazmayı sevdiğimden değil.

Kaan- Ben de değişik şeyleri öğrenmeyi seviyorum, yazmak da öğrenmemi sağlıyor. Fizikçi olmama rağmen, yazılarımın sadece küçük bir kısmının

fizikle ilgili olması da bu yüzden. Yazı hazırlama amacıyla bir konuyu araştırdığımda kaynakları okuyup geçemiyorum. Kafamda bir düzene sokuyorum, zeki ama uzman olmayan okuyucunun gözüyle bakıyorum, onun soracağı soruları kendime sorarak cevaplarını arıyorum.

Uğur Efem– İş matematik konuşmaya geldiğinde kötü bir huyum var, genelde kendimi kaptırırım. Anlatığım şeyin karşımdakinin ilgisini benim kadar çekmediğni farketmeden bayıltana kadar anlatabilirim. Matematik anlatmama maruz kalan kimi dost, arkadaş ya oflaya puflaya sabrederek bitirmemi bekler ya da sıkılıp isyan eder! Dolayısıyla ben  biraz da bencillikten eteğimdeki taşı dökmek, bana ilginç geleni uzun uzadıya anlatabilmek için yazıyorum. Üstüne bir de okununca daha ne olsun!

Ömer Kamacı- Benim motivasyonum da aslında bu aktarımı yapan sizlersiniz biraz da. Açık Bilim’e katkıda bulunmak için yani insanların para ödemeden de temel ve/veya karmaşık bilgilere basit anlatımlarla ulaşabilmesi için bir araya gelmiş bu güzel topluluğun bekası için yazıyorum ben de. Ha bir de yerbilimlerine olan ilgisizlikle mücadele için yazıyorum.

Kerem- Ömer ne güzel ifade ettin. Hepimiz bence bu derginin bekası için yazıyoruz biraz da. 2. yılın sonunda artık kapsamlı bir Türkçe kaynak olduk diyebiliriz herhalde. Daha yolumuz var elbet ama şu ana kadarki birikim bile bence bir başarıdır

Murat Çetinkaya- Bilimde Türkçe’yi etkin olarak kullanmak benim eskiden beri içimde kalan bir ukteydi. Üniversitede bütün derslerimiz İngilizce idi. Öğrendiğimiz terimlerin Türkçe karşılıklarını bilmeden mezun olduk, hala da durum böyle. İngilizce’ye hakim olabilmek bilimde varlık göstermek adına çok önemli, ama bunun yüzünden anadilimize sırtımızı dönmemiz yanlış. Her yazdığım makaleden sonra Türkçe’nin bilim için gerçekten de uygun bir dil olduğunu farkettim. İngilizce’den veya hassasiyetiyle övünülen Almanca’dan bile herhangi bir bilimsel alıntı veya cümle anlam kaybı olmadan gayet de güzel Türkçe’ye çevrilebiliyor. Eminim bütün yazarlarımız da bu konuda hemfikirdir benimle.

Batuhan- Türkçe kaynaklar az, evet. Ben de pek çok kimse gibi Bilim Çocuk ve Bilim Teknik okuyarak tanışmıştım bilimsel yayınlarla. Üniversiteye geldiğim zaman kitaplar dışında internetten kaynak araştırdığım zaman, Türkçe sitelerde karşıma hep kitaplardan alma, birbirinin aynı bilgiler çıktı durdu.  Bense, daha farklı şeyler anlatan, konunun tamamını güzel güzel özetleyip, farklı bakış açılarını verebilen yazıları tercih ederim, ama maalesef ki bunları bulmak çok zor oluyordu. Bu yüzden ben de dedim ki “madem anlatabiliyoruz, madem biraz da olsun bilgimiz var, o zaman neden anlatıp yazmıyoruz ki?”. Bu sayede yazma kararı aldım. Ama o zamanlar Açık Bilim’i bilmiyordum. Açık Bilim ile tanışmam çok büyük ihtimalle Ekşi Sözlük ile oldu, tam hatırlamıyorum. İlk yazımı neredeyse bir buçuk sene önce gönderdiğimde Çağrı benimle yakından ilgilendi, yazımın daha iyi olması için çok fazla emek verdi. Ve bu sıcak karşılama ile ben de bu ortamda devamlı bulunmak ve yazmak istedim.

Çağrı- Estağfurullah, iyiki de aramıza katılmışsın. Benim için de  bilim serüveni babamın Bilim ve Teknik dergisi arşiviyle başlamıştı, sonra kendim abone oldum ve okudum. Zamanla kendim bilimle uğraştıkça, bunun da yetmediğini düşünmeye başladım. Özellikle yurt dışında dinlediğim derslerde, seminerlerde ilk başta anlamadığım şeylerden biriydi aynı zamanda bu. O güne kadar derslerde biz hep deneylerin sonucunu dinliyorduk, bilim insanları ise verileri tartışıyordu. Bazen, çok yerleşmiş, temel bilgilerin bile yıllar önce hangi deneylerden elde edildiği açıklanıyordu. Yeni veriler elde edildiğinde, eski verilerle mukayese edilip birleştiriliyordu, eski sonuçlarla, vargılarla değil. Yani bilim sürekli veri üretmeye, ve eldeki bütün verileri kapsayan açıklamalar getirmeye dayanıyordu.

Yazarken bu süreci, bu dinamizmi yansıtmaya çalışıyorum, çünkü bilimi anlamanın ve bilimsel düşünebilmenin yolu bu süreci anlamaktan geçiyor.

Işıl- Bende de aynı çaba var. Oldum olası bilgi aktarmayı sevmişimdir. Sonra yakınlarım, karmaşık bilimsel süreçleri günlük dile uyarlayıp anlaşılır hale getirme konusunda oldukça başarılı olduğumu söylediler. Zamanla yazı yazmaktan keyif aldığımı farkedince üzerine gittim.

Seyit- Ülkemizdeki tip bilim haberciliğinin karşısında birilerinin insanlara işlerin gerçekte nasıl yürüdüğünü anlatması gerek; anlaşılır bir dilde. Bana göre bu, ancak gönüllü olarak yapılırsa gerçek kalitenin yakalanabileceği bir çaba. Birilerinin bunu yapması gerek ve bu açıdan bizler sadece o birileriyiz.

Cihan- Biraz da dolmuşluk hissinden sanırım yazıyoruz hepimiz. Ben mesela yıllar içinde biriktirdim, biriktirdim ve “artık paylaşmalıyım” noktasına geldim. Şİmdi her ay, bazılarında yazamasam da, bildiklerimi hem anlaşılır hem de akıcı bir dille aktarmaya çalışıyorum ve yaptığım işe -hepimiz gibi- gurur duyuyorum

Gökhan- Bir nevi tüketemeyeceğin çokluğu, azıcık ürettiğinle ikame etme ve bunda huzur bulma çabası. Mesleğim ve kişisel ilgim gereği özellikle bilim ve teknoloji hakkında yazmak işimin bir parçası olsa da, yeni olanı anlamak ve anlatmak, uyum sağlamak ve hızla devinen dünyayı neresinden yakalayabileceğimizi görebilmek için bu yazıları yazıp paylaşıyorum.

Kerem- Cihan  ben de  bu dergi ile gurur duyuyorum. Aşık Veysel’in dediği “Her kim olursa bu sırra (ölüm) mazhar / Dünyaya bırakır ölmez bir eser”. Bence hepimiz bu eserle ve kendimizle gurur duyabiliriz.

Tevfik- Sosyal Darwinist açıdan bakıyorum ben halimize. Bilimi yazmayan, bilim yapmayan, bilime heveslenmeyen toplumlar yok olacak. Kendi toplumumuzun da ömrünü elli yıldan fazla görmüyorum ben bu gidişle. Bu ömrü uzatmak ya da bu düzeni değiştirmek için yazmalıyız. Hep yazmalı, hep heveslendirmeli, yabancı dil bilmeyen insanımıza da bir şeyler sunabilmeliyiz. İnsanların merak güdüsünü tatmin etmeli, pekiştirmeliyiz. Elalemin iki yüzyıldır yaptığı şeyi yapmalı, internet gibi bir imkan varken bu farkı kapatmalıyız.

Murat Çetinkaya- 20 milyonluk nüfusu olmayan onlarca ülkeden sayısız bilim adamı çıkıyorken, biz niye hala bilimde Nobel  alamıyoruz? Niye herşeyi ihraç değil ithal ediyoruz?  Çünkü insanlar bilimi angarya olarak görüyorlar ve bilime harcanan parayı israf zannediyorlar. Neden? Çünkü bilim ve getirileri insanlara anlaşılır kılınmıyor. İnsan anlamadığı şeyden ya korkar ya da ona tamamen sırtını çevirir. Bilimi insanlarımıza kendi dilinde ve yalın bir şekilde anlatmak zorundayız. Açık Bilim burada çok önemli bir yere sahip.

Tevfik – Yurtdışına gittiğimde müzelerde çocuklar için yaptıkları şeylere özellikle bakarım. Frankfurt’ta Experiminta adında, salt çocuklar için inşa edilmiş bir fizik deney merkezini de gördüm. Buraları gezerken hiç mutlu olmadım ve hep içim cız etti. Evren, Dünya, doğa… Bunlar şaşılası güzellikte, heyecanlı yerlerdi ve gördüğümüz her şey bünyesinde matematiksel bir sırrı barındırıyordu. Bir çocuk için bunları çözmek ne kadar zevkli olsa gerekti, ama bizim memleketin çocuklarından bu şansa erişen yoktur ya da nadirdir. Bizler çocuklara bilim götürmeyiz, tıbbı, mühendisliği bilim olarak görmeyiz; ancak çok para kazansınlar diye doktor mühendis falan olsun isteriz.

Sinem-  Yaşadığımız şu dünyada çevreyi sorgulamak, gözlem yapmak, araştırmak kısa da olsa bilgileri paylaşmak, genç kuşaklar için okuyabilecekleri kaynaklar bırakabilmek sanırım en güzel yatırım. Bunun yanı sıra içinde bulunduğumuz döneme ait ilişkin farkındalık yaratabilmek de… Yazı yazmak bunları başarmanın en masum ve basit yolu.  İleride yaşlandığımda çocuklarıma, torunlarıma mirasım olsun, hatta geride onlara bıraktığım en değerli mirasım sadece bunlar olsun  isterim ama bu mümkün olmazsa da hiç tanımadığım genç birinin adımı gördüğünde bilmesi, bir yazımı okuması da yeter bana…

Kerem- Sanırım herkes bunda hemfikir, hepimizin ortak yazma motivasyonu o çocuklar biraz da. Nasıl ki bizler küçükken Bilim ve Teknik okuyarak bilime ve araştırmaya merak saldık, nice çocuklar da (umarız) bizi okuyarak aynı yoldan ilerleyecektir.

 

Yık duvarları çocuk!

Bu ülkede bilim yayıncılığında taş üstüne taş koymuş ne kadar kişi, oluşum varsa Açık Bilim’in temelinde onlar vardır. Bizler bu ülkedeki  bilim yayıncılığını daha da ileri götürmek için onların koydukları taşların üzerine kendi taşlarımızı koyuyoruz.

“Yazamıyoruz” adlı yazımızda kendimizi duvarlara yazı yazanlar olarak resmetmiştik. Öyleyiz, bulduğumuz bütün boş duvarlara yazıyoruz bildiklerimizi, öğrendiklerimizi. Hepsi senin için çocuk, bütün boyadığımız duvarları senin için boyuyoruz. Oku diye, düşün diye, öğren diye! Ama en önemlisi “sorgula” diye! Ama unutma çocuk, duvarlar özgür düşüncenin önünde engeldir. Duvarlar halkları ayırdı, duvarlar insanları kısıtladı, kafalardaki duvarlar gelişmeyi ve sorgulamayı engelledi hep. Sen sorguladıkça yıkılır kafandaki o  duvarlar, sen sorguladıkça duvarın ardını görürsün! Ve bunun için, gerekirse bizim duvarlarımızı da yıkmaktan çekinme çocuk!

Özgür düşünce ve açık bilim için, yık duvarları çocuk!

We-dont-need-no-thought-control

 

yorum

turgay için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • merhaba.ismim turgay. ben vanın erciş ilçesinde fen bilgisi öğretmenliği yapıyorum.uzun süredir derginizi zevkle takip ediyorum.neden yazıyorum sorusuna verdiğiniz cevaplar birbirinden güzel ve değerli.söylenenlerin tamamına katılıyorum.ülkemizde bilimle ilgilenmek hala bir lüks olarak görülmesine rağmen sizin karşılıksız olarak bu işe sarılmanız son derece saygı duyulacak bir iş.sizi bu yaptığınız çok değerli işten dolayı canı gönülden tebrik ediyorum.yazılarınızın hiçbirini atlamadan okuyorum.bir çoğunu çıktı olarak alıp okulumun ve labaratuvarımın panolarına asıyorum.birçok öğrencimde bu sayede derginizin tutkunu olmuş durumda.iyiki böyle bir iş yapmışsınız.iyiki varsınız…..

Kerem Kaynar

birisi...