Safe Jets AviaCourse Avibrary Entropol

Destanlar ulusların hayatında büyük yankılar uyandırmış tarihi, toplumsal ya da doğal olayların anlatıldığı, hayal unsurlarıyla süslenmiş uzun manzum eserlerdir. Aynı dili konuşan insan topluluklarının geçmişi, yaşam biçimi, tarihi, coğrafyası ve yaşamış oldukları ortam ile ilgili bilgiler vermesi açısından önemli kaynaklardır. Destanlar ağızdan ağıza aktarılarak yayılır ve daha sonra yazıya geçirilir. Bu incelemede Oğuz Türklerinin bilinen en eski epik destanı Dede Korkut Kitabı, orijinal adıyla Kitāb-ı Dedem Ḳorḳud Alā Lisān-ı Tāife-i Oġuzân doğa tarihi açısından incelenecektir.

Dede Korkut Kitabında geçen bahadırlık destanı ve soylamalarının (söylemelerinin) önemli bir bölümü ilk olarak IX ila XI. yüzyıllar arasında Oğuzların eski yurdu olan Sırderya nehri boylarında ortaya çıkmış ve Selçuklu Hanedanı altındaki Oğuzların Kuzey İran, Güney Kafkasya ve Anadolu’yu ele geçirdikleri XI. yüzyılda Yakındoğu’ya gelmiştir. Öte yandan Bamsı Beyrek hikayesi Oğuz dairesinin en eski destanlarından biridir ve Alpamış olarak da bilinen bu destan Orta Asya’nın her yerinde bilinmektedir. Bu destan V. ve VI. yüzyıllara kadar tarihlenmektedir. Dede Korkut hikayelerinin yazıya geçirildiği tarih olarak XV. yüzyılın ikinci yarısı kabul edilmektedir. Kars, Erzurum civarında hüküm süren Akkoyunluların bu destanları yazıya geçirttiği tahmin edilmektedir. Biri bugün Dresden’de, diğeri Vatikan’da olmak üzere iki adet el yazması mevcuttur. Dresden’deki 12, Vatikan’daki 6 yazma hikaye içerir.

Hikayeler, geçtiği coğrafya itibariyle bize yaklaşık 1000 yıl öncesinin Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesinin durumu hakkında ipuçları verir. Hikayelerden Oğuzların yaşam biçimlerinden, ekonomisine, inançlarından, giyinişlerine, beslenmelerinden içinde yaşadıkları doğaya dair çok şey öğreniyoruz. Öncelikle hikayelerin çoğunun geçtiği ve İç Oğuz diye tabir edilen bölge bugünkü Tiflis ve Ermenistan’daki Sevan Gölü (Gökçedeniz) doğu ucu, güney ucu ise Nusaybin olacak şekilde bir çizgi çekildiğinde çizginin batısına düşen yerleri içermektedir. Hikayelerde geçen ve bugün kesin lokasyonu yapılabilen yerler ise şunlardır: Tırabuzan (Trabzon), Karadeniz, Bayburt, Hamid (Diyarbakır), Mardin, Cızığlar (Arpaçay-Kars civarı), Pasinler, Sürmeli (Tuzluca-Iğdır), Karun eli (Erzurum), Arku Beli Ala Dağı (Ağrı Dağı). Hikayelerin çoğunun Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun iki büyük nehri Amıt suyu (Dicle Nehri) ve Aras nehrinin kollarından Kara Dere, Dereşam Suyu civarında geçtikleri anlaşılmaktadır. Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu hikayesinde yapılan soylamada Trabzon çevresi net bir şekilde tasvir edilmektedir:

Oğul!

Sen varacak yerin

Dolamaç dolamaç yolları olur

Atlı batıp çıkamaz

Onun balçığı olur

Ala yılan sökemez

Onun ormanı olur

Göğe omuz vuran

Onun kalesi olur.

Burada adı geçen ala yılanın bölgede bulunan ve Türkiye’nin zehirli 4 yılan türünden biri olması nedeniyle toplum hafızasında yer etmiş olabilme ihtimali bulunan Kafkas engereği (Vipera kaznakovi) olma olasılığı yüksektir.

Hikayelerden anladığımız kadarıyla Oğuzlarda tamamen hayvancılığa dayalı bir ekonomik hayat mevcuttur. Bunu evcil hayvanlarla ilgili bir çok kelime kullanılmasından anlayabiliyoruz. Bu kelimeler şu şekildedir: Koç, kuzu, toklu (doğum yapmamış koyun), şişek (doğum yapmış 1-2 yaşında koyun), koyun, dana, buzağı, sığır, boğa, at, köpek, kulan (yabani eşek), kulun (yabani eşek yavrusu), köşek (yavru deve), maya (dişi deve), buğra (iki hörgüçlü aygır deve), ner (erkek deve), tay (at yavrusu), tazı (av köpeği), teke (erkek keçi), erkeç (2 yaşından büyük teke), yund (yabani at). Tarım yapmadıkları, hatta tarım yapan yarı yerleşiklere de Türkmen dediklerini görüyoruz. Diyetleri göçer yaşama uygun. En yaygın yenen yemek et yahnisi ve şişliktir. Kapalı bir kap içinde ağır ağır pişirilen sulu bir et yemeği olan yahni bugün Dede Korkut Hikayelerinin geçtiği bölgelerde, özellikle Azeri ve Karapapak Türklerinin çokça tükettiği piti ya da bozbaş denen yemeği hatırlatıyor. Özellikle Kars, Iğdır ve Kuzey İran’da yapılan bu yemek bakır bir kupa içine konulan yağlı koyun etinin nohut ve safranla odun ateşinde pişirilmesiyle elde edilir. Bölgede hala çokça yaygın yenen piti ya da bozbaş bugün düğünlerde, cenazelerde, toy ve eğlencelerde hala en çok yapılan yemeklerden biridir. Karbonhidrat ihtiyaçlarını ise sac üzerinde yapılan bazlamaç (bazlama), gömeç adı verilen külde pişmiş buğday ekmeği ve yanmış arpa ekmeği ile karşıladıkları anlaşılmaktadır. Yine hayvansal ürünlerden küvlek yoğurt, süt, ayran ve alkollü içecek olarak da kımız tükettiklerini öğrenmekteyiz. Şarap içildiğinden de hikayelerde bahsedilmektedir. Fakat sebze ya da meyve özelinde soğandan başka herhangi bir bitki tüketildiğine dair hikayelerden öğrenebildiğimiz bir bilgi yok. Ayrıca domuz etinin yenmediği hikayelerde net bir şekilde vurgulanmıştır. Yemekler yere serili ve masa yerine kullanılan kendürük denen bir yaygı üzerinde yenmektedir.

Oğuzlarının giysilerinin hammaddesi büyük ölçüde hayvansal ürünlerden sağlanmaktadır. Giysiye genel anlamda ton (don) denmektedir. Bu giysiler yün, ipek, keten, samur kürkünden yapılmaktadır. Muhtemelen bölgede keten ve ipek bulunmaması nedeniyle bu hammaddeler dışarıdan geliyor olmalıdır. Yün, yetiştirdikleri koyunlardan, samur ise bugün de Türkiye’de halen durumunun en iyi olduğu Doğu Anadolu nehirlerindeki su samurlarından (Lutra lutra) elde edilmiş olmalıdır. Koyun yününden imal edilen keçeden yapılan ve yağmurda tüm vücudu örtüp su geçirmeyen yapuk diğer bir giyecektir. Öteki giyecek isimlerinin arasında yaşmak, börk, külah, cübbe, kaftan, hilat, çuha, çarkap, şalvar, dolama, başmak, edik, sokman, nikap, kuşak ve küpe gelmektedir.

Yurt denilen çadırlar keçilerin kılından dokunan ve çuha denilen kalın kumaşlardan yapılmış ve halı olarak zeminde yine bu çuhaları kullanmışlardır. Göçebe hayatın gereği olarak çadırın Oğuzların hayatında büyük yeri vardır. Hikayelerde çadırla ilgili olarak ban ev, çadır, oba, ordu, otağ, yurt sözleri geçmekte ve çadırın bölümleriyle ilgili sözcükler bulunmaktadır.

Hikayelerde Dede Korkut’un gelip soy soylayıp boy boyladığı kopuzun (bağlamanın atası telli çalgı) telleri ise hayvanların sinirlerinden ya da bağırsaklarının kurutulmasıyla elde edilen tellerden yapılmaktadır.

Hikayelerde doğayla sürekli iç içe olan Oğuz boylarının içinde yaşamış oldukları flora ve faunaya dair çok önemli ipuçları bulunur. Öncelikle Oğuzlar her ne kadar hayvancılıkla uğraşan bir toplum olsa da avcılık geleneğini sürdürmektedirler. En çok avı yapılan iki hayvan geyik ve sığındır. Sığın kelimesini bugün biz modern Türkçede elk (Alces alces) hayvanı için kullanıyoruz, ama bugün Azeri Türkçesinde ve başka Türk lehçelerinde bu kelime geyik olarak kullanılıyor. Fakat hikayelerde hem geyik, hem de sığın kelimesi kullanılıyor ve sığın ayrıca belirtiliyor. Bu da aşırı avcılık ve yaşam alanlarının yok olması nedeniyle nesli tükenen ve bir zamanlar dağılımı İran, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan ve Türkiye’ye kadar yayılan Kafkas sığınına (Alces alces caucasicus) işaret ediyor olmalı. Bu türün son bireyi 1810 yılında yok oldu (Haltenorth, 1963). Yine hikayelerde geçen Karacuk’un aslanı Asya aslanı (Panthera leo persica) olmalıdır. Karacuk, bugün Diyarbakır’ın kuzeyinde Oğuzların yayladığı iki dağın olduğu bölgenin adıdır. Bugün sadece Hindistan’da belli bir bölgede türünün son örnekleri kalmış Asya aslanının 13. yüzyılda Anadolu’da neslinin tükendiği tahmin edilmektedir. Bu da Dede Korkut Hikayelerinin tarihlemesini yaparken önemli bir veridir. Hikayelerde adı geçen diğer büyük kedi ise kaplandır. Bu yaygın olarak bilinen kaplan (Felis tigris) da olabilir, geçen sene Diyarbakır’ın Çınar ilçesi kırsalında öldürülen leopar (Panthera pardus) da olabilir. Fakat Türkçe’de leopar için “bars (pars)” kelimesi kullanılmaktadır. Bars, genellikle Asya ve Afrika’nın sıcak bölgelerinde yaşayan, postu benekli, bazen de düz siyah, çevik, yırtıcı, etçil memeli bir hayvan olarak geçer. Türk Dilinin bütün safhalarında ve hemen hemen bütün lehçe ve şivelerinde bars, harsı, barı, bas, bar, barı, böres, bâs, pars, pans, nar, mars formlarıyla kullanılmaktadır (Yıldız, 1999). Bu nedenle Dede Korkut Hikayelerinde bahsi geçen kaplanın Türkiye’de son bireyi 1970 yılında Şırnak’ın Uludere ilçesinde öldürülen Hazar kaplanı (Panthera tigris virgata) olma ihtimali daha yüksektir (Vikipedi, 2015). Zaten kaplanın Latince bilimsel ismi de Oğuzların Amıt (Amed) suyu dedikleri Dicle ve kedi kelimelerinden oluşur. Felis tigris Latince Dicle kedisi demektir. Hikayelerde geçen diğer yabani memeli hayvanlar kurt (Canis lupus) ve kulan / Asya yaban eşeği (Equus hemionus)’dir. Asya yaban eşeğinin türü bugün kritik derecede tehlike altındadır (IUCN Redlist, 2015). Kurt ise Oğuzlarda kült bir hayvandır, kurt yüzü mübarektir. Kurttan şu şekilde bahsedilir:

Karanlık akşam olanda günü doğan

Kar ile yağmur yağanda er gibi duran

Karakoç atları gördüğünde kişneştiren

Kızıl develer gördüğünce buzlaştıran (devenin çıkardığı ses)

Akça koyun gördüğünde kuyruk çarpıp kamçılayan

Erkeçin (tekenin) semizini alıp kaçan

Arkasını vurup berk (sağlam) ağılın ardını söken

Kavrayınca semizini alıp tutan

Kanlı kuyruk üzüp (yüzüp) çap çap yudan (yutan)

Avazı (Havlaması) kaba köpeklere kavga salan

Çakmaklıca çobanları geceleyin koşturan

Bre sırtı yoluk boz kurt!

Hikayelerde kuş faunasına dair de birçok tür ismi geçer. Bunlar kuğu, turaç, turgay (ibibik), turna, çalkara kuş (kartalgillere verilen isim), keklik, ördek, kaz, bahri, kuzgun ve saksağandır. Saksağan güçsüzlerin güçlüye üstün gelmesinin yakışmayacağı söylenerek Oğuz erine şevk vermek için yapılan karşılaştırmada geçmektedir. Adı geçen bu kuşlardan turaç (Francolinus francolinus) ilginçtir. Çünkü türün bugünkü dağılımı İç Oğuz diye tarif edilen tarihi coğrafyanın dışında, daha çok Doğu Akdeniz ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinin batı yarısındadır (TRAKUS). Fakat eski kuş rehber kitaplarına baktığımızda türün bugünkü Doğu Karadeniz Bölgesinde dahi dağılımı bulunduğunu görmekteyiz (Heinzel et al., 1995). Son yıllarda Giresun’dan henüz onaylanmamış kayıtlar gelse de türün bugün tüm Doğu Anadolu coğrafyasında yok olduğu düşünülmektedir.

Oğuzlar için su ve ağaç kutsaldır. Özellikle kayın ağacının (Fagus sp.) çocuklarının koruyucu tanrısı Umay’la birlikte gökten indiğine inanılmaktadır. Diğer önemli ağaç türü ise meşe (Quercus sp.)’dir.  Küvlek denilen kova, bakraç, leğen gibi kapların tamamı bu ağaçtan yapılmaktadır. Dede Korkut Hikayelerinde ağaçtan şu şekilde bahsedilmektedir:

Ağaç ağaç dersem sana, arlanma ağaç

Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç

Musa Kelim’in asası ağaç

Büyük büyük suların köprüsü ağaç

Kara kara denizlerin gemisi ağaç

Şah-ı merdan Ali’nin Düldülünün eyeri ağaç

Zülfekarın kını ile kabzası ağaç

Şah Hasan ile Hüseyin’in beşiği ağaç

Er olsun, avrat olsun korkusu ağaç

Başını alıp bakacak olsam başsız ağaç

Dibini alıp bakacak olsam dipsiz ağaç

Beni sana asarlar, taşıma ağaç

Eğer taşıyacak olursan, gençliğim seni tutsun ağaç

Bizim ilde olmalıydın ağaç

Kara Hindu (esmer uşak, köle) kullarıma buyuraydım

Seni bölük doğraya idiler ağaç.

Su yine kült bir imgedir ve suyun yaşamın kaynağı olduğuna dair bolca atıf yapılır. Suyla ilgili “Su Hak dizarını görmüştür” gibi İslam dininden , belki tasavvuftan gelen inanışlara rastlarız. Hikayelerde sudan şu şekilde bahsedilir:

Çığnam çığnam kayalardan çıkan su

Büyük büyük ağaç gemileri oynatan su

Hasan ile Hüseyin’in hasreti su

Bağ ve bostanın zineti su

Ayşe ile Fatma’nın nikahı su

Şahbaz atların içtiği su

Ak koyunların gelip çevresinde yattığı su

Kızıl develerin geçtiği su.

Yaklaşık 1000 yıl öncesine ait Dede Korkut Hikayeleri, Türklerin dili, edebiyatı, örf ve adetleri, ahlak ve törelerinin, inançlarının yanında dönemin tarihi Anadolu coğrafyası, Türklerin o dönem içinde yaşadıkları doğa, yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayan doğal kaynaklar, etraflarını çevreleyen flora ve fauna hakkında da çok değerli bilgiler vermektedir.

Teşekkürler

Sığınla ilgili verdiği değerli bilgilerden dolayı Prof. Dr. Ahmet Karataş hocama teşekkürü bir borç bilirim.

Kaynakça

Gökyay, O. Ş., Dede Korkut Hikayeleri, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2013.

Haltenorth, T., Handbuch der Zoologie / Handbook of Zoology Band 8: Mammalia Lfg 32: Klassifikation der Säugetiere: Artiodactyla, 31. Bölüm,10. Cilt., Berlin., 1963.

Heinzel, H., Fitter, R., Parslow, J., Pocket Guide to Birds of Britain & Europe with North Africa & the Middle East., HarperCollins Publishers Ltd., 1995, s. 118.

IUCN Red List., Equus hemionus., http://www.iucnredlist.org/details/7951/0 (Son erişim tarihi: 29 Mart 2015)

TRAKUS -Türkiye’nin Anonim Kuşları., Turaç., http://www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl17@d&tur=Tura%E7 (Son erişim tarihi: 29 Mart 2015)

Vikipedi Özgür Ansiklopedi, Hazar Kaplanı,  http://tr.wikipedia.org/wiki/Hazar_kaplanı (Son erişim tarihi: 29 Mart 2015)

Yıldız, O., Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, Sayı III., İzmir, 1999., s. 143-160

 

yorum

mahir için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Hasan ve Huseyin isimlerinin gectigi dizelerin ornek verilmesi bir tesaduf mu? Yoksa bu isimler zaten sikca mi kullanilmis hikayelerde? Eger oyleyse, bu durumun da aciklamasini icerir bir yazinizi daha okumak isterdim..

  • Sayın Önder CIRIK;

    Bir süredir soru edindiğim bir konuyloa ilgili yazınızı rastlantıyla okudum ve çok da hoşnut kaldım; teşekkür eder, sürdürmenizi dilerim.

    Saygılarımla

    Yücel Çağlar

Önder CIRIK

1979 yılında Mersin'de doğdu. Üniversitede işletme bölümünde okumasına rağmen hiç para, pul, ofis, masa başı işlerine girmedi. Üniversitede başlamış olduğu kuşgözlemcilik hobisi sayesinde bambaşka bir kariyerin peşine takıldı. 10 yıl Türkiye'de doğa koruma ve yaban hayat araştırma üzerine çalışan sivil toplum kuruluşlarında proje yöneticiliği yaptı. Doğu Karadeniz ve Kars-Ardahan-Iğdır başta olmak üzere Türkiye'de birçok bölgede doğa koruma, sürdürülebilir kalkınma, biyokültürel turizm ve yaban hayat araştırmaları üzerine çalıştı. Daha sonra tecrübelerini, birikimlerini, gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını doğa belgeselciliğine aktardı. DEKAMER - Deniz Hastanesi, Yaban Acil, Bozayının İzinde Sarıkamış, Sulak isimli doğa belgesellerinin metin yazarlığını yaptı. Kars'ta geçirdiği 5 yıla dair bir kitap yazıyor. Şu an metin yazarlığı işine devam etmekle birlikte Anadolu doğa tarihi üzerine popüler makaleler yazıyor, araştırmalar yapıyor.