Safe Jets AviaCourse Avibrary Entropol

Bilimin ilerlemesi için yeni fikirlere sürekli açık olmak lâzım, ama nasıl? Nasıl bazıları yaratıcı fikirlerini sınayıp bilim tarihine geçiriyor da bazıları şarlatan olarak kalıyor? Bir bilim adamıyla bir şarlatanın ortak projesi, bu farkı anlamamız için kaçırılmaz bir fırsat.

Bu fırsatı belgesel yapımcısı Gabriel Rhodes’a borçluyuz. Arkadaşı, kanser araştırmacısı Jonathan Brody’nin başına gelen, az sonra özetleyeceğim macerayı adım adım kaydetmiş. Böylece bir bilim insanı ile şarlatan arasında meydana gelen olayları, görüşmeleri bizzat dinleyebiliyor, aralarındaki farkı kendimiz anlayabiliyoruz. İngilizce bilenlerin, aşağıdaki kaydın 6’ncı dakikasından itibaren dinlemesini tavsiye ederim:

Jonathan Brody, Philadelphia’daki Thomas Jefferson Üniversitesi’nde yardımcı doçent. Yirmi yıldır kanser araştırması yapıyor. Hikâyemiz Brody’nin eski okulunda bir seminer vermesiyle başlıyor. Seminerinde Brody sürekli olarak bilimde farklı düşünmenin önemini vurguluyor. Konuşmasından sonra, Brody’nin eski müzik öğretmeni Anthony Holland yaklaşıyor ve yıllardır bakteriler üzerinde yaptığı araştırmaları göstermek istiyor. Eh, farklı düşünmek üzerine bu kadar konuştuktan sonra, bir de eski hocasının ricasını reddetmek olmayacağından Brody bu teklifi kabul ediyor ve Holland’ın deneylerine dair videoları izliyor.

Jonathan Brody
Jonathan Brody (Kaynak: Thomas Jefferson Universitesi)

Umut veren veriler, yalnızca bir başlangıç

Videolarda gördüğü şey beklediğinden ilginç oluyor: Holland, kendi yaptığı aygıt sayesinde belirli frekanstanki elektromanyetik dalgaları çeşitli bakterilere yönlendiriyor ve onları bu yöntemle öldürebiliyor! Belirli bir frekansın yalnızca belirli bir hücreye etki etmesi ilginç geliyor Brody’ye, zira kendi araştırmalarında kullanabileceğini düşünüyor bunu. Elimizdeki cerrahi yöntemler birçok zaman tüm kanserli hücreleri vücuttan çıkaramıyor. İlâçlı ve ışınımlı tedaviler ise, kanserli hücreler kadar birçok sağlıklı hücreyi de etkilediğinden çok miktarda yan etkiye yol açıyor. Kanserin türüne ve yayılımına göre hekimince her hastaya bunların bir bileşimi öneriliyor.

Tüm kanser araştırmacılarının peşinde olduğu, yalnızca kanserli hücrelere etki edecek, diğerlerine ise dokunmayacak bir tedavi yöntemi. Holland’ın şimdiye kadar Brody’ye gösterdikleri bunun için umut veriyor olduğundan Brody, eski hocasının bunu Philadelphia’daki kanser araştırma laboratuvarında denemesine razı oluyor.

Holland bu aleti nereden çıkarmış? İş burada komplo teorilerine varıyor. 1950’lerde Royal Raymond Rife adlı bir şarlatanın çıkardığı bir makineden, bununla kanseri aslında tedavi edip de açgözlü tıp dünyasının tekerine çomak soktuğundan, dolayısıyla bu aygıtın yok edildiğinden bahsediyor. O kadar ki, bunları bize aktaran Rhodes’un hayatının tehlikede olduğunu bile düşünüyor, birkaç kez onu bir kenara çekip uyarıyor!

Royal Raymond Rife, kanseri tedavi ettiğini iddia ettiği makinesiyle
Royal Raymond Rife, kanseri tedavi ettiğini iddia ettiği makinesiyle (Kaynak: Wikimedia)

Bu komplo teorilerini okuyan Holland, aynı makineyi kendi yazılım bilgisiyle birleştirerek yeniden yapıp denemeye karar veriyor. Brody ile karşılaşıncaya dek de deneylerini kendi evinde yürütüyor.

İyi deney yapmak meğer o kadar kolay değilmiş

Karşılaştıktan sonra ise Holland, deneylerini kanser hücreleri üzerinde yapmak üzere Brody’nin laboratuvarına geliyor, hem de tüm masraflarını kendi cebinden karşılayarak. Kendi aletlerini de yanında getiriyor, bunları kullanarak Brody’nin asistanlarınca kendisine verilen kanser hücrelerini elektromanyetik ışınlara tutarak öldürmeye çalışıyor.

İlk bakışta sonuçlar sevindirici: Elektromanyetik dalgalara tutulan hücrelerin %60’ı ölmüşken, tutulmayanların %10’u ölmüş. Brody bu sonuçları sevinçle karşılıyor. Ama hemen ardından, biz bilim insanlarına çok tanıdık bir sürece başlıyor: Bu sonuçlar gerçek mi, diye kendi kendine soruyor. Acaba EMD’lerin bir etkisi olmayıp da başka bir şeyin etkisini görüyor olabilir miyiz? Böyle bir ihtimal varsa bunu açıklığa ne gibi deneylerle kavuştururuz?

(Kaynak: XKCD)
(Kaynak: XKCD)

Bu sorgulama sırasında ortaya çıkıyor ki Holland, deney hücrelerini EMD’lere maruz bırakmak için onları “inkübatör” denen 37 santigrat derecelik dolaptan oda sıcaklığına çıkarmış, ama aynısını kontrol hücrelerine yapmamış. Yani %60’ı ölen hücrelerin, %10’u ölenlerden farkı bir değil, iki: Hem EMD’ye maruz bırakılmışlar, hem de daha düşük sıcaklığa. Ölen hücreleri bu etmenlerin hangisi öldürdü? Bilmiyoruz, zira kültür tabağındaki hücreleri değişen sıcaklık da öldürebilir, kolonya da, yandaki karikatürdeki gibi tabanca da! Holland eğer deney sırasında bütün hücreleri oda sıcaklığına çıkarsaydı, ve o zaman da bu farkı görseydi, sonuçlar daha anlamlı olacaktı.

Deneyde sonucun bağlanabileceği tek bir değişken bırakmak, kontrollerin işlevlerinden yalnızca biri. Ayrıca kontroller bize bir deneyin işlemesi gerektiği gibi işleyip işlemediğini de gösterir. Bunu daha önce şu yazıda (Şekil 6’da) işlemiştim.

Beklenmedik sonuçlar: Bazısına ilginç, bazısına ayrıntı

Yani Brody için deneyle kontrol grupları arasında birden çok etmen değiştirilmiş olduğundan bu deney sonuçsuz kalıyor ve deneyin, uygun kontrollerle tekrarlanması gerekiyor. Holland için ise bu önemsiz bir ayrıntı, zira inancı tam: “İmkânsızı başardık, Rife makinesinin kanseri öldürebildiğini kanıtlıyoruz. Hattâ kanıtlamıyoruz, kanıtladık bile. Şimdi soru şu: Başkalarını ikna edecek ne kadar veri toplayabiliriz? Başkaları inanmayabilir, ama başkaları ne derse desin, ben bunun işe yaradığını biliyorum.”

Brody ise, bu yöntemin işe yaramasını istemekle beraber, kolay ikna olmuyor. Yöntemin çok çeşitli sınamalardan başarıyla geçmesi, bu sınamaların hep iyi kontrollerle yapılmış olması, yukarıdaki ilk deneyin aksine, sonucun şüpheye mümkün olduğunca az yer bırakması lâzım. Aslında Brody bu deneyler böyle yapılmadıkça sonuçlara kendi bile inanmıyor ki başkalarını da inandırmaya çalışsın! Ona göre “Müthiş, emsalsiz sonuçlar var ama bunu meydana getiren tek sebep bu dalgalar olmayabilir. Bu yüzden bunları tekrar etmeliyiz. Henüz çok belirsiz.”

Ama gelen haberler kötü: Holland’ın yönteminin, işe yarıyorsa, kanser ilaçları ile birlikte daha da çok hücre öldürmesi beklenir, ama deneyde tam tersi bir sonuç ortaya çıkıyor. Nasıl oluyorsa oluyor, EMD’ler kanserli hücreleri ilâcın etkilerinden koruyor, hücrelerin %100’ü deneyden sağ salim çıkıyor!

Daha iyi kontrollerle yapılmış, giderek geliştirilmiş deneylerden gelen olumsuz ve uyumsuz sonuçlar Brody için önemli birer soru işareti. Üstelik gelen sonuçlara göre daha da çok deney, daha da çok sınama istiyor. Zira “ilginç, umut verici sonuçlar ile bir şeyin gerçekten işlediğinin kanıtlanması arasında çok büyük fark var.” Onun gibi bilim insanlarının gündelik işi bu: sürekli sınama ve sorgulama. Sonuçları başkasına sunmadan kendilerini ikna etmeye çalışıyor, hatta canla başla çalışarak elde edilmiş dünya kadar veriyi icabında gözden çıkarabiliyor.

Sorgulayıcılık, bilimin anahtarı

Öyle herkesin, meselâ Holland’ın tahammül edemediği düşünsel bir süreç bu. Kendisince kesinleşmiş bir “gerçeğin” sürekli sorgulanmasını, iyi sonuç verdiğini düşündüğü deneylerin geliştirilerek tekrarlanmasını anlayamıyor. Bu sonuçlar tekrar tekrar elde edilemediği sürece yönteminin etkinliğinin hiç kanıtlanmış olmayacağını kabul edemiyor. O yüzden olacak, ne kadar eksik, yetersiz ve sorunlu olursa olsunlar, hep o eski, olumlu sonuçlara dönüyor, onları aşamıyor.

Bu farkın ne kadar büyük bir hüsrana sebep olduğunu Holland’ın tavrından anlıyoruz. Nitekim giderek artan taleplerden bıkıyor, Brody ile işbirliği resmen olmasa da fiilen sona eriyor. Onun yerine, elindeki verileri internette yayınlayarak onlarla ilgilenecek başkalarını arıyor, gerçek bilim camiasının görmek istediği, ileri seviyede deliller yerine başlangıç seviyesindeki deney sonuçlarıyla başkalarını da ikna etmeye çalışıyor.

Yani bir yanda, iyi kontrollerle birlikte elde edilmiş, tekrarlanabilen, birbiriyle uyumlu verilerle elindeki kuramı sınayan bilim insanları… Diğer bir yanda ise, maksadı sınamak değil de zaten inandıklarına delil uydurmaya çalışan, bilimsel araştırmayı ufak bir ayrıntı olarak görenler. Hangisini seçeceğinizi biliyorsunuz.

Kaynaklar ve notlar

yorum

Ahmet için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • peki sizin şarlatan olmadığınız nereden belli çağrı bey
    adamın hikayesini okuyoruz 14 ödül almış(sizin ki okullarda takdir ya da teşekkürden bahsetmiyorum),labaratuarı kundaklanmış,cihazını çalmışlar burdan da anlaşılacağı üzere birşeyler dönüyor ,sizin gibi bilim yobazlarına işimiz düşmez inşallah

Çağrı Yalgın

Tampere Üniversitesi'nde doktora sonrası araştırmacı olarak mitokondri hastalıklarını genetik yöntemlerle inceliyor. Daha önce de Japonya'daki RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü'nde sinir hücrelerinin uzantılarının oluşumundaki ırsi etmenleri inceleyerek Saitama Üniversitesi'nden doktora almıştı. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Bornova Anadolu Lisesi mezunu.