Tüm anakentlerde (metropol) olduğu gibi mesai başlangıç ve bitiş saatleri şehir içi toplu taşıma araçlarını kullanmak yorgun bünyelerin mükemmellik yolunda attığı önemli bir adaptasyon adımıdır. Oturabilenler kitap, dergi ve gazete ile bu eziyeti çekilebilir hale getirmeye çalışırken, ayakta kalanlar yorgun bedenin tüm yükünü kulaklıklarına iletirler. Düzenli ses dalgaları, adını doğru dürüst telafuz edemediğimiz işitme korteksi, talamus ve superior pariental korteksin uyarılmasıyla, ortamdaki ter ve bilumum moral bozucu kokudan kurtararak hayaller dünyasında temiz ve imrenilecek bir yolculuğa çıkartır, bir sonraki durakta inmek üzere.

Sinemada yer gösterici olarak çalışan 16-17 yaşlarında kıvırcık saçlı, hafifçe toplu bir genç de 32 numaralı otobüs hattında rutin ve sıkıcı yolculuklarından birini gerçekleştiriyor. Birkaç yıl sonra büyük bir halkça tutulma (popülarite) ile yaygınlaşmaya başlayacak olan walkmanler henüz piyasada yoklar. Babası kebapçı olan kıvırcık saçlı gencin istenilmeyen ortamdan uzaklaşmasını sağlayacağı başka bir formülü var: şarkı yazmak. Dengesini sağlamaya yardımcı olan el tutacakları tarafından alıkonulmuş ellerini kullanamadığından aklına yazmak zorunda olduğunu biliyor ve unutmadan not alması gerektiğini. İyi bir şarkı için kaçınılmaz olan şeye doğru son hızla ilerliyor: müzik. Bunun için de bir şeyler yapması gerektiğini biliyor. Yardımına otobüste duyduğu ritmik sesler yetişiyor. Bir “eureka!” anından sonra kendisi gibi bir göçmen çocuğu olan en yakın dostu Andrew ile şarkıyı tamamlıyorlar. Andrew ile birkaç şarkı daha kaydedip bir plak şirketine gidiyorlar. Demo kaydını dinleyen şirket yetkilisi otobüste yazılan şarkı bittikten sonra “Bu gerçek bir hit!” diyor ve mukaveleyi bu iki gencin önüne atıyor.

Şarkı bütünlüğe aykırı olduğu gerekçesiyle yüksek tempolu ilk albüme konmadı. Dinleyiciyle buluşması için uzun süre bekleyecekti. İlk albüm çok ses getirmese de ikili “otobüs şarkısı” üzerinde çalışmaya devam etti. Nakarat bölümü hangi çalgı aleti (enstrüman) ile daha etkili olurdu diye fazla düşünmediler, sadece saksafonun hangi türü ile daha uyumlu oluru düşündüler ve ünlü İngiliz caz saksafoncusu Steve Gregory’e götürdüler. Gregory müthiş bir iş çıkardı. Artık şarkı yayımlanmaya hazırdı.

Şarkı ikinci albümden kaçamayacaktı. Ancak ilk şarkı olarak yayımlanmadı. Plak şirketi ile ortak bir noktada buluşup daha hızlı bir şarkı olan Wake Me Up Before You Go Go ile 1984 yazının hemen başında listelere girdiler. Albüm yayımlanmadan hemen önce ikinci tekli (single) olarak otobüs şakısı Ağustos 1984’te 12 numaradan İngiltere tekli  listesine girdi. İkinci hafta üçüncülüğü, üçüncü haftasında zirveyi gördü.

Şarkının asıl başarısı aylar sonra oldu ve tüm dünyada listeleri alt-üst etti. Radyo istasyonları gün içinde onlarca kez aynı şarkıyı çalıyordu ve Avrupa’dan Asya’ya, Amerika’dan Afrika’ya şarkının ulaşmadığı ve hit olmadığı yer kalmamıştı. Şarkı yıllar sonra 80’lerin imza şarkılarından biri ve en iyi bilinen saksafon riflerini barındıran şarkı olarak tarihe geçecekti. Bu şarkı yer gösterici çocuk George Michael’ın “otobüs şarkısı” Careless Whisper’di…

Hit bir şarkı yaratmanın matematiksel bir ifadesi mümkün mü? Örneğin yılın hiti olabilecek bir şarkı nasıl formüllere dökülebilir? Ya da bu da sosyolojik olayların tümünü nicel bilimle ifade etmeye çalışırken yaşanan bir çuvallama teşebbüsü mü?

İspanya merkezli, yapay zeka ve istatistik üzerine çalışan araştırmacılardan kurulu Polyphonic Human Media Interface adlı şirket 2000’lerin başında, hit olabilecek şarkıları yüksek ihtimalle tahmin edebileceğini iddia eden bir program tasarladı. Hit Song Science (HSS; hit şarkı bilimi) adlı programın on binlerce şarkıdan oluşan bir veri bankası mevcut. Şarkılar, tempo, perde, melodi ve akor gibi özellikleriyle sınıflandırılmış. Programa bir şarkı yüklediğinizde, 60’lardan günümüze hit olan parçalar ile şarkınızı belli bir algoritma ile test ederek hit olma ihtimaline dair bir puan veriyor.

2003 yılında Arista Kayıt şirketinden bir yetkili, ünlü radyo programcılarına Hey Ya! isimli funk, R&B ve rock türünün karıştırılmasıyla yapılmış bir şarkıyı önerdi. Sadece önermekle de kalmadı şarkının mükemmel bir hit olacağını iddia etti. Radyocularsa tam tersini düşünüyorlardı. Yine de şarkıyı çaldılar. Ancak şarkı gerçekten tutmamıştı. Haftalık dinlenme verileri (rating) değerlendirildiğinde dinleyenlerin çoğu şarkı çıktığında radyo kanalını değiştiriyordu.

Arista firmasındaki yetkili olanlara anlam veremedi. Şarkıyı, Hit Song Science (HSS) programında test ettirmiş ve mükemmele yakın bir puan almıştı. Bunu gördükten sonra da şarkı için önemli miktarda bir parayı gözden çıkarmıştı. Şarkıya olan inancını kaybetmeden desteğini ve şarkının çalınmasını sağlamayı sürdürdü. Birkaç hafta sonra şarkı yükselmeye başladı ve zirveyi gördü. Bununla da yetinmeyip Amerikan müzik listeleri tutucusu Billboard tarafından 2000’lerin en iyi şarkısı seçildi!

Outcast grubu Hey Ya!‘dan önce de ünlüydü. Yani üne dayalı bir halkça tutulma (popülarite) hesaba katılmalıydı. Ancak kulaktan kulağa yayılmış daha enteresan bir deneme de henüz kimsenin tanımadığı Norah Jones’un Come Away with Me adlı ilk albümüydü. HSS, sihirli küresine bakarak Norah Jones’un falında keramet gördü ve “üç güne kalmaz” bir başarıyı fısıldadı. Albümle ilgili genel kanı vasatı geçemeyeceği yönünde olmasına rağmen uzmanlar değil, yine HSS kazandı ve albüm zirveyi gördü. Vasatı biraz olsun aşmış sayılabilirdi zira albüm 8 Grammy ödülü kazandı ve 2002 yılına damga vurdu!

HSS’ten yüksek puan alan Maroon5, R Kelly ve Clay Aiken’in albümleri başarı sağladı.  Brad Paisley ve Jennifer Hanson ise HSS’den düşük puan aldılar. Buna rağmen plak şirketi teklileri piyasaya sürdü. Sonuç hüsrandı, iki şarkıcı da ilk 40’ta kendilerine yer bulamadılar.

Artık müzik sektörünün elinde sondaj yapmadan petrol bulan ucuz bir yöntem vardı. Yöntemin başarı sağlaması bu alanda yeni bir araştırma çılgınlığını başlattı. İstatistikçiler Billboard’un hazinesine umarsızca saldırıp verileri istedikleri gibi sınıfladılar. Yeni algoritmalarla daha karmaşık formüller geliştirdiler. Melodi bireşimi (kombinasyon), harmoni, darbe, tempo, ritim, oktav, perde, akor, geçiş, ses dolgunluğu, ahenk ve sonik parlaklık gibi ondan fazla değişkeni hesaba katarak şarkıları sınıflandırdılar. Bu sınıflamalar sonrası hit kümeleri yaratıldı. Eğer şarkınız bu kümeler içinde yer bulursa, spor arabalarınız ve villalarınız için de yer bulmanız gerekecek (Şekil 1).

 

hitcluster

Şekil 1. HSS ve türevlerinin “hit kümeleri”

Şekil1’de X sanatçısına ait şarkıların dağılımı gösterilmekte (kırmızı noktalar). Buna göre 13 ve 17 numaralı hit kümelerine düşen şarkıların hit olma ihtimalleri var. X şarkıcısı, kümelere uzak şarkıları için karalar bağlayabilir. Ancak dağılımların saçılması şarkıcının zengin bir albüm yaptığı anlamına da gelebilir. Gönül isterdi ki tüm şarkılar ayrı bir kümenin merkezinde olsun…

George Michael (Georgios Kyriacos Panagiòtou) klip için Miami’yi tercih etti. Ancak öncesinde bir imaj yenilemesine gitmesi gerektiğini düşündü. Kilo verdi, saçını uzattı, renklerini açtı ve fönledi. Beyaz çorapların görünmesini sağlayan kısa paçalı pantolonu ile dönemin görüngüsü (fenomen) olma peşindeydi. İnsanlar sadece şarkıyı dinlemeyecek, bu yakışıklı adamı izlemek de isteyecekti. Müzik şirketi de George Michael’ın çekiliğini kullanması için telkinler veriyordu. Şarkının başarısıyla birlikte, Andrew (Ridgeley) ile kurdukları Wham! grubu sadece 4 yıl içinde 40 milyon albüm sattı. Gruptaki tüm başarının mimarı olan George, beklendiği gibi yola tek devam etmeye karar verdi. R&B ve soul müziğe olan merakı nedeniyle Elton John, Stevie Wonder ve Aretha Franklin gibi önemli isimlerle “takılmaya” başladı. İlk solo albümü için yeni bir imaja ihtiyacı vardı. Deri mont, yırtık kot pantolon, sivri uçlu ayakkabılar, aviator gözlükler ve kirli sakal bireşimi ile Faith albümünü tanıtmaya başladı. Tekliler ve klipler arka arkaya geldikçe George Michael bir dünya starı oldu. Elvis Presley’den bu yana kadınların bu kadar ilgi duyduğu dalgalandırıcı (sansasyonel) başka bir isim gelmemişti. Faith, 1987-89 yılları arasında 4 tanesi bir numara olmak üzere ilk 5’e 6 adet şarkı soktu ve bunu başaran ilk albüm olarak Billboard listesinin rekorunu kırdı; hem de pop müzik tarihinin en büyük ismi Michael Jackson’un önünde!

George Michael’ın bir seks sembolüne dönüştüğünü haber veren albümün ilk teklisi I Want Your Sex idi. Sıra dışı sözlere sahip şarkı, müstehcen klibi nedeniyle önemli bir sansüre uğradı. İngiltere’de şarkının, gece 10’dan önce çalınması yasaktı (BBC). MTV, klibi sadece geç saatlerde yayımlamak zorunda kaldı. Sansür olayı uzun süre tartışıldı. Reklamın iyisi kötüsü olmaz; George istediğini almıştı, herkes onu ve şarkısını konuşuyordu. Sansasyonel olmak popstarlığa giden yolda ulaşılmazlığın önemli bir adımıydı.

İkinci tekli, albüme ismini veren Faith oldu. Şarkı klasik altyapısı ile basit bir pop şarkısıydı. Ancak akıllara kazınan melodisiyle listeleri alt-üst etti. İmajını sergilediği klip onu bir moda ikonuna dönüştürdü. Birkaç hafta sonra albüm piyasaya çıktı ve peynir ekmek gibi sattı. Sadece Amerika’da 11 milyon, dünya genelinde 30 milyona yakın bir satış rakamı yakaladı. Aralıklarla 51 hafta ilk 10’da yer alarak Billboard tarihinin en başarılı albümleri arasına ismini yazdırdı.

One More Try yılın aşk hiti,  Kissing A Fool caz hiti (5 numara) olurken, Monkey ise 1989’da dans listelerinde zirveye çıktı. George Michael, ne yapsa hit oluyordu. Grammy ödüllerinde yılın albümü ödülünü alırken, Amerikan Müzik Ödülleri’nde ise tarihte eşine nadir rastlanan bir başarıya ulaştı. En iyi albüm ödülünün yanında hem en iyi pop/rock şarkıcısı hem de en iyi soul/R&B şarkıcısı dallarında ödüllerin ikisini birden aldı. Tarihe geçen diğer bir olay ise o zamana kadar hiçbir beyazın ulaşamadığı soul/R&B kategorisinde Michael Jackson’un önünde ödüle uzanmasıydı. Londra’nın varoşlarında büyüyen, Kıbrıs Rum’u bir kebapçının çocuğu seksenlerin sonunda dünyanın en büyük popstarı olmuştu…

HSS ve türevleri gün geçtikçe daha çok sayısal veriyi analiz ederek algoritmalarını zenginleştiriyordu. Ancak bilim dünyasından aykırı sesler yükselmeye de başlamıştı. Sayısal yöntemlerle hit öngörüsü yapmanın yeterli olamayacağına inanan bilim insanları gün geçtikçe artıyordu.

Bazı bilim insanları şarkı sözünün, şarkının hit olması üzerindeki etkisinin bariz bir şekilde yadsındığını ortaya koydu ve HSS’in henüz bir bilim alanı olarak kabul edilemeyeceğini savundu.

Büyük resme baktığımızda, HSS, öncülleri birleştirerek sonuca ulaşmayı hedefleyen tümden gelim (dedüksiyon) mantığı üzerine işleyen bir sistematik gibiydi.

* Careless Whisper büyük bir hitti.

* Meaningless Kiss, Careless Whisper’ın ses özelliklerini taşıyor

O halde,

* Meaningless Kiss bir hittir/ hit olacaktır.

Bilim insanlarının çoğu buna karşı çıktı. Örneğin şarkıcının imajı, popülerliği, çekiciliği, dansı, sıra dışılığı (marjinallik), çevresi, video klipleri ve kariyeri gibi önemli faktörler tamamıyla göz ardı edilmişti.

Bir şarkının hit, şarkıcının da star olması -bilimsel olarak- öngörülmesi oldukça zor olgulardır. Bu tarz çıkarımlar nicel bilimlerden çok nitel bilimlerin alanına girer…

Seksenlerin ortalarından itibaren Michael Jackson, Madonna ve George Michael pop müziğe damga vurmuş önemli yıldızlardı. Peki, modern anlamda popüler müziği inşa etmiş ve günümüzdeki starların öncülleri olan bu yıldızları bu kadar popüler yapan ne idi? Bu soruya verilebilecek en doğru cevaplar, “Nasıl star olunur?” sorusuna nitel bir yaklaşım olacaktır.

Basitçe Michael Jackson, güçlü şarkı sözleri, yüksek tempo şarkıları, imajı ve eşsiz dans yeteneği ile görüngü (fenomen) oldu. Önemli dostlukları (Quincy Jones) ve profesyonel yaklaşımı (film tadında klipler) onu büyük bir yıldız yaptı. Tarzından ödün vermedi.

Madonna ise marjinallik, aktif kariyer yönetimi ve sanatsal dinamizmi (her dönem modaya uygun bir albüm) ile öne çıktı. Ekranda sık sık görünmesine rağmen yüzünün eskimesine engel olmayı başardı.

George Michael, çekicilik, güçlü yorumculuk, çok yönlülük (pop, rock, R&B, caz ve soul), yol gösterici güçlü dostlar (Stevie Wonder ve Elton John) ve sıra dışılık gibi imkan ve özelliklere sahipti.

İzlenmesi zor olan bu özellikler elbette formüllerde yer almıyor. Bu şarkıcıların ürettiği ya da yorumladığı şarkılar ortalamanın üzerinde kalitelere sahipler. Yani iyi şarkıların yanına bir ya da birden fazla artı eklediğinizde başarı olasılığı daha çok artar. Yukarıda saydığım özelliklere “dış etkenler” diyelim. Bu nedenle kendine has özelliklere sahip starların ürettiği hitler, sadece müzikal kalitesiyle hit olmuş sayılamazlar. Şarkıların zirveyi bulmasında yukarıda sayılan dış etkenler de önemli rol oynamış olmalıdırlar.

HSS projesine tamamıyla nicel olarak bakıldığında da şu basit çıkarıma varmak mümkündür, hit veri tabanında yer alan ve starlara ait olan tüm şarkılar dış etkenlerden etkilendiği için bundan sonraki tüm şarkılarda bu etkiler birikecektir. Bu etkilerce evrilmiş veri tabanı sadece nicel olarak incelendiğinde bile yanlış sonuçlar verecektir. Günümüzde bu starların türevlerinin ürettiği hitler de benzer şekilde veri tabanında doğru kabul edilen bir yanlıştan başka bir etki bırakmayacaktır.

Sadece starlara bağlı kalmaksızın çekici bir hanımefendinin yer aldığı yada ilgi çekici, özgün bir klip de bir şarkıyı izlenebilir olduktan sonra dinlenebilir yapabilir. Alışılagelmemiş bir şarkının başarısı genelde sık dinlenilmesine bağlıdır. Buna örnek olarak Hey Ya!’nın kaderi olabilir. Outcast’in Hey Ya! ile zirveye çıkmak için uzun süre beklemesinin ve zirveyi görmesinin nedeni alışılagelmemiş şarkıların özümsenme süresi olarak değerlendirilebilir*. Zaman içinde şarkı değişmediğine göre insanların ona bakışının değişmesi için başka bir neden göremiyorum.

Sonuç olarak dış etkilerin gözardı edilmesi sadece şarkıları yanlış tanımlamış olmuyor ayrıca veri tabanında da eksik ve dolayısıyla hatalı veriler biriktiriyor. Örneğin bir doksanlar çılgınlığı olan Macarena ve modern bir benzeri olan Gangnam Style sadece sayısallaştırılabilen özellikleriyle incelenip programcılar tarafından veri tabanına “bu bir hittir” diye tanıtıldığında özgün danslar, neşeli klipler, “yapışkan nakarat”lar ve dünyanın önemli bir bölümü tarafından anlaşılamayan ve komik bulunan şarkı sözleri gibi çok önemli değişkenler atlanmış olur…

Dünyanın en büyük müzik şirketine savaş açarsanız kazanması zor bir kumar oynamışsınız demektir. George Michael tam olarak bunu yaptı ve uzun süren dava sonunda önemli miktarda para kaybetmesinin yanında uzun bir süre albüm de yapamadı.

Müzik şirketi ile savaşmasının nedeni klasik bir “bedenime sahip olabilirsin ama ruhumu asla!” tepkisiydi. Şirket, ikinci solo albüm için en önemli dış etkenlerden olan seks sembolü imajını devam ettirmesini isterken George Michael bu rolü beğenmeyip “sanatıyla öne çıkma”yı tercih edip kliplerde dahi oynamadı. Bunun üzerine -Michael’ın iddiasına göre- şirket albüm için tanıtım (promosyon) yapmaktan vazgeçti. Dış etkenlerden neredeyse bağımsız olan ikinci albüm ticari bir fiyasko ile sonuçlanınca ipler gerildi ve meşhur “profesyonel kölelik” davası başladı. Beklendiği gibi George Michael kaybeden taraf oldu.

Tam 6 yıl boyunca albüm yapamadı. Popüler kültürden beslenen bir sanatçı için altı yıl süren durağanlık, kış uykusuna yatmış canlı türlerinin yaşadıkları algı değişimine benzer bir etki yaratır. Döndüğünüz yer terk ettiğiniz yer değildir. 1966 doğumlu Serhat isimli bir müzik sever, Careless Whisper’i 18 yaşındayken dinliyor ve George Michael hayranı oluyor. 1990 yılına kadar George Michael teklilerini ve albümlerini satın alıyor. Altı yıl süren sessizlikte 30 yaşına geliyor ve muhtemelen bir aile kurmuş oluyor. Gördüğü şarkıcı ise onun için bir nostaljiye dönüşüyor…

Bristol Üniversitesi’nde çalışan bilim insanları hit tahmini üzerine çalışmaya karar verdiklerinde daha bilimsel sorular sordular ve 2011 yılında ScoreAhit adlı kapsamlı bir program yarattılar. Yaptıkları şey, daha bilimsel olduğundan salt ticaret amacıyla piyasada bulunan rakiplerine oranla daha az şey vadediyordu. “İstatistik yalan söylemenin bilimsel yöntemidir” ilkesinin iticiliğinden haberdardılar. Bulguları daha dikkatli yorumladılar.

Çalışmayı yürütenler arasında bulunan yapay zeka alanında çalışan Dr. Tijl De Bie, “Müzik yerinde durmaz, evrim geçirir. Bu da basitçe şu anlama gelir ‘potansiyel hit eşitlikleri’ de evrilmelidir. Çok bariz bir şey bulduk: bir şarkının hit olma potansiyeli ait olduğu zamana bağlıdır”.

Bir olayın içine bilim ne kadar entegre edilebiliyorsa o kadar az hayal kırıklığı yaşanır. De Bie ve Bristol’deki ekibi bu alanda en doğru yolda ilerliyorlarmış gibi görünüyor; en azından matematiksel eşitliklerle…

Son turnenin üzerinden 15 yıl geçmişti. Serhat da artık 40’ına ulaşmıştı. Saçlarına ak düşmüş ve müzikten fazlaca uzak kalmış George Michael riskli bir hareketle turneye çıkmaya karar vermişti. Canlı şarkı söylemeyeli uzunca bir süre geçmişti, çekinmesi normaldi. Unutulmaya yüz tutmuştu; koca bir nesil onu sadece skandallarıyla tanımıştı, sanatıyla değil.

Korkulan olmadı. Aksine birçok stadyumda, konser biletleri dakikalar içinde tükenmişti. Galatasaray’ın UEFA kupasını kaldırdığı 50 bininin üzerinde kişi kapasiteli (konser kapasitesi) Parken Stadı’nda biletler 6 dakika içinde tükendi! Promosyon şirketi kısa süre içinde, ertesi güne de konser koydurdu. O da 16 dakika içinde tükendi, bu bir rekordu. Belli ki George Michael ölmemişti.

Turne başladığında kameralar tribünlere her döndüğünde 40’lı-50’li yaşlardaki “Serhatlar”ı gösteriyordu. Birçoğu 1986 çıkışlı yavaş (slow) şarkı A Different Corner’da gözyaşlarını tutamıyordu. Yaşanan şey bir popstar konserinden çok nostalji gecesi gibiydi. George Michael’ın 1 numaraya yükselmiş en son şarkısının üzerinden 10 yıldan fazla bir süre geçmişti, o artık kayan bir yıldızdı. Kitlenin genç olması beklenemezdi. Onu bir numaraya taşıyacak bir kitle yoktu artık, ne de olsa “dış etkenler”in çoğunu kaybetmişti.

Seksenlerde ne yapsa bir numara olan adam artık hit üretemiyordu. Biraz kızgın, aslında tam olarak kırgın bir ruh haliyle “Pop öldü!” dedi, “Bildiğimiz manada klasik pop artık yok”…

Bristol araştırmacıları sadece program üretmediler. Ne de olsa bilim insanları her zaman yazacak bir şey kovalarlardı. Ticari firmaların aklına gelmeyen şey bilim insanları tarafından görülmüştü, pop müziğin matematiksel evrimi:

  1. Seksenlerden önce bir şarkının dans özelliği onun hit olması konusunda kaçınılmaz bir nitelik değildi. Yetmişlerin sonu ve seksenlerden itibaren dans şarkıları hit olma formülleri içinde önemli bir etken oldu. Hızlı ya da yavaş.
  2. Seksenlerde baskın olan gelişme balad gibi yavaş (slow) müzik türünün (70-89 bpm, beats per minute: dakika başına düşen vuruş sayısı) sıkça hit olmasıdır. (Careless Whisper gibi).
  3. Program, bazı zamanlardaki – özellikle 70’lerin sonu ve 90’ların ortasına kadarki zaman aralığı- hitleri anlayamadı, çözemedi. (Araştırıcılar bu durumu müzikte yaratıcılık ve yenilik çağı olarak yorumluyor).
  4. Doksanların ortası ve 2000’lerde programın hit bulma ihtimali oldukça yükseliyor.
  5. Doksanlara kadar hitler bariz olarak daha basit bir harmoni içeriyorlar. Doksanlardan sonra ise ritim basitleşiyor.
  6. En bariz sonuçlardan biri de hitler yıllar içinde daha gürültülü oluyor (Şekil 2).

Loudness_0_mattedit

Şekil 2: ScoreAhit’e göre pop müziğin “gürültülü” evrimi

 

Bu enteresan verilerin etkilerini, video paylaşım ortamlarında, eski bir hit şarkının altında yapılan yorumlarda görmek mümkündür (Şekil 3). Elbette bu tarz yorumlardaki nostalji etkisi ve kör hayranlık gibi öznel görüşlerin varlığını göz ardı etmemek gerekir.

popcomments

Şekil 3 a,b,c: Video platformlarında yapılan yorumlar. A: Sadece 70’ler, 80’lar ve 90’ların müziklerini dinliyorum, günümüzde müzik berbat. B: Tüm söyleyebileceğim 1987, 2013’ten daha iyi bir müzik yılıydı. C: Bu gibi müzikleri dinleyerek büyüdüğümüz için şanslıydık (Another Day in Paradise – Phil Collins’i kast ediyor).

 

Araştırmacıların 3. Maddedeki tespitinin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Programın hitleri çözemeyişinin nedeni o dönemin “pop çılgınlığı” olarak bilinen özel bir dönem oluşu daha mantığa yakın duruyor. Ya da sıkça atıf yaptığım dış etkenler bunda başrol oynamış olabilir. 4. Madde ise müziğin artık matematiğe döndüğünün göstergesi. Artık birbirinin kopyası şarkıları liste başında görmemizin nedeni bu olsa gerek. Neyse ki arada Amy Winehouse ya da Adele gibi özgün sanatçılar geliyor ve damaklarda güzel bir tat bırakıyorlar. (ScoreAhit’in Love is a Losing Game ya da Rolling in the Deep’e günümüz şartlarında kaç puan verdiğini merak etmiyor değilim).

Sadece tüm ihtimalleri hesaplanmış bir gelecek öngörülebilir. Bilimin bunu çok iyi başardığı örnekler vardır. Mesela bir sonraki tam güneş tutulması 20 Mart 2015’te 2 dakika 47 saniye sürecek, Kuzey Atlantik ve Faroe Adaları’nda görülecek. Ya da 25 Ağustos 2030 tarihi pazar gününe denk gelecek, salıya değil. Ancak hesaplanması -şimdilik- mümkün olmayan değişkenler yüzünden geleceği kesin olarak bilmemiz mümkün değildir.

Yazı boyunca olabilecek tüm değişkenleri içine almayan bir formülün yetersiz olacağını göstermek amacıyla nicel bilimi, nitel verilerle karşılaştırdım. Nitel veriler için George Michael’ın ders niteliğindeki hayatından kesitler sundum. Ve gördük ki matematik, sosyal olguları kavramada yetersizdir. Zaten bunu iddia etmek de ancak ticari kaygılar güdülerek mümkün olabilir. Yine de Bristol yapay zeka ekibi matematiksel olarak bir hiti tahmin etmede en iyi noktaya ulaşmış gibiler.

Günümüzde yapılan hitlerin tahmin edilebilme ihtimalinin yüksek olmasının bilimciler için gurur, sanatı icra edenler içinse sıradanlığa işaret ettiğini dolambaçlı yollardan söylemeye çalıştım; HSS ya da ScoreAhit’in yalancısıyım. Bunun delilleri de hit kümelerinin genişlemiyor olması. Bu durum bir hitin başarısını etkiliyor elbette. Dahi olmayı gerektirmeyen bir çıkarıma göre, sürekli benzer şarkılar yapıldıkça popülasyon içindeki yoğunlaşma nedeniyle farklı ve özgün şarkılar düşük puan almaktan kaçamayacak ve fallarında kara bahtı, kem talihi görecekler.

Arada bazı sürprizleri beklememiz gerekiyor. Yakın gelecekte matematiksel öngörülük dış etkenleri de hesaba katarak dinamik hit kümeleri oluşturabilir. Yani tek bir ortalama yerine dinamik ortalamanın çalıştığı bir sistematik getirilir. Dış etkenler, matematiksel öngörünün yarattığı noktaya sürekli bir değişkenlik sağlar. Bu değişkenliklerin sınırları çizilerek yapılacak ihtimal hesapları bir şarkının hit olma ihtimalini gerçeğe çok yakın bir yüzde ile hesaplayabilir. Ancak yine de hazinenin anahtarını veremez.

Bruce Springsteen’in Born in The USA teklisi ve albümünün olağanüstü başarısı dönemin dar bir aralığında ve belirgin bir coğrafyada gerçekleşmiş nev-i şahsına münhasır bir hikayedir. Son söz olarak şunu söylemekte fayda var, yakın gelecekte mükemmel bir hit tahmin programı yaratılmış olmayacak; değişkenlerin -yani dış etkenlerin- sayısını artırarak mükemmele yakınlaştığı oranla başarılı olabilecek bir program olacak.

 

Kaynaklar ve videolar

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Hızlı yanıt için teşekkürler, kadın deseniz de olurdu :) Böyle bir makalede buna mı takıldın derseniz, erkek şiddetinin gittikçe arttığı bugünlerde hassaslaştık mevzuya derim.
    Bunun yanında yazıdan çok ilginç müzikal araştırmaların varlığından haberdar oldum, teşekkür ederim.

Ömer Kamacı

İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Batı Anadolu’nun Senozoyik magmatizmasının kökenlerini doktora öğrencisi sıfatıyla inceliyor. Yazlarını 20 milyon yıllık volkanların ayakta kalmış zirvelerinde, kışlarını laboratuvarda geçiren tuhaf bir yaşam formu.