Kurgulanan pek çok gelecek senaryosunda, bilinç geliştiren robotların insanoğluna hükmettiğini görüyoruz. Sayısız tartışma dur durak bilmeden sürüyor. Peki yapay zekaya sahip bir makineyi insan beyniyle entegre edersek? Bir “Robocop” yapmak istersek?

Bu yazıda, bir yarı-insan, yarı-makine olan Robocop üzerinden yapay zeka ve teknolojinin beyin gibi biyolojik bir yapıyı nasıl etkileyebileceğine dair olasılıkları; beynin yapısını, implantları ve nöropsikolojik anlamda Robocop’u inceleyeceğiz.

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=INmtQXUXez8?rel=0]

1987’de ilk kez çıktığından bu yana oldukça popüler olan “Robocop”, geçtiğimiz aylarda beyaz perdede kendini bir kez daha hatırlatan bir bilim-kurgu yapıtı. Temelde, bir patlamada vücudunun hatırı sayılır bir kısmını kaybeden polis memuru Alex Murphy’nin Omnicorp şirketi tarafından implant ve protezlerle bir robota dönüştürülerek istemediği bir hayatta tutulmasını konu alır.

Film, orijinal gri Robocop’un rengini siyah olarak değiştirince çeşitli platformlarda pek çok şekilde eleştirilere maruz kaldı. Öte yandan Alex Murphy’nin geçirdiği kazadan sonra geriye sadece bir eli, iki akciğeri ve kafasının kaldığının gösterildiği sahne ile de bir miktar güldürdü. Diğer robotik ayrıntıların hepsi şimdilik bir yana Murphy’nin Robocop’a dönüştükten sonra beyin fonksiyonlarında ve kişiliğinde meydana gelen değişim pek çok soruyu akla da getiriyor.

 

Bir makine, yaşayan biyolojik bir beyne nasıl entegre edilebilir?

Öncelikle beynin yapısını iyi anlamak gerekir: Beyin, zihin ve bilinç gibi elde tutulamayan kavramların kaynağı olsa da, diğer vücut parçalarından farklı, büyülü bir yapıya da sahip değildir. Beynin, özellikle sinir hücrelerinden yani “nöron”lardan oluştuğunu lise bilgilerimizden hatırlayacağımız gibi bu nöronların birbirleriyle ilişki içerisinde olduğunu da tahmin edebiliriz. Evet, beyin birbiri ile özel bağlantılar kurmuş milyarlarca nörondan ve destekleyici glia hücrelerinden oluşur.

seyitnoron

Bir nöron diğerleri ile akson ve dendrit denilen özel eklentileri sayesinde bağlantı kurar. Bir nöronun dentriti ile diğerinin aksonu arasında sinaptik boşluk denilen bir boşluk vardır. Bu boşluklarda nörotrasmiterler denilen moleküller bir nörondan diğerine yol alır ve elektriksel sinyalin bir hücreden diğerine geçmesine sebep olur. Böylece beyinde sinyal iletimi gerçekleşmiş olur. Beyin faaliyetlerinin hemen hemen tamamı bu şekilde işleyen bir alışveriş ile sağlanır. Bu durumda akla bu mekanizmaya müdahale etmenin ne derece mümkün olduğu sorusu gelmektedir. Kabaca, iletim moleküllerinin miktarlarındaki değişimlerin davranışları, hisleri veya kişiliği değiştirebildiği düşünülmektedir; ancak bu mekanizmalar günümüzde bütünüyle anlaşılamamış olup, çalışmalar yoğun olarak sürmektedir.

Filmde Murphy’yi Robocop’a dönüştüren Dr. Dennet Norton’ın asistanına verdiği komutlarda geçen “dopamin”i ele alalım ve bugünkü bilgilerimizle değerlendirelim. Dopamin vücutta doğal olarak üretilen bir nörotransmiterdir. Filmde Murphy panik halinde aşırı heyecanlandığında doktor, Murphy’nin beynindeki dopamin seviyesini düşürerek onun dürtülerini ve heyecanını bastırmış, hareket kabiliyetini azaltmıştır. Dolayısıyla bu müdahelede doktorun nörotransmiterlerin gerialım özelliğinden yararlandığını düşünülebilir. Sinaptik aralığa bırakılan bir nörotransmiter (ör. dopamin) sinyal iletimi gerçekleştirildikten sonra tamamı ikinci hücrede kaybolmaz ve tekrar kullanılmak üzere ilk hücre tarafından emilir. Murphy heyecan duymaya başladığında nöronları ateşlemek için sinaptik boşluklarına salınan dopamin miktarının düşürülmesi, uyarılmanın şiddetinin düşürülmesi anlamına gelecektir. Bu durumda ilk hücreyi etkileyen bir başka kimyasalın kullanımı ile dopamin üretiminin durdurulması veya geri emiliminin sağlanması, Murphy’nin beyninde dopamin miktarının düşmesini ve bir anlamda normale dönerek sakinleşmesini sağlayacaktır.

 

Beyni izlemek ve protezleri yönetmek

Henüz çok yeni bir teknoloji olsa da beyin implantları, geleceğe dair ilham ve umut vericidir. Beyin implantları sadece Robocop için değil; uzuvlarını, duyu organlarını kaybetmiş ya da felçli insanlar için de umut vaat etmektedir. Yaklaşık 40 yıl önce Eberhard Fetz, maymunların beyinlerinin özel yerlerine yerleştirdiği elektrotlar ile bu noktalardaki beyin faaliyetini elektriksel olarak tespit etti; ardından maymunları beyinlerinde bu noktaları aktive edecek şekilde eğiten Fetz, aynı zamanda harici bir makinenin beyin ile kontrol edilebileceği mesajını vermiş oluyordu. Böylece insanoğlu yepyeni bir iletişimin kapısını aralamış oldu.

Bugün uygulanabilir sistemler temelde nöronların aktivitelerini izlemek amacıyla uygulanmakta ve beyinde uygulandıkları yere göre değişiklik göstermektedir. En dıştan içe doğru kafa derisi üzerine yerleştirilen EEG (electroencephalography), beyin ile kafatası arasına yerleştirilen ECoG (electrocorticography) ve doğrudan beynin içine yerleştirilen implantlar. Bunlara ek olarak biyonik göz, işitme cihazı gibi doğrudan sinirleri uyaran sistemler kendi oluşturdukları elektrik potansiyeli ile bağlı oldukları sağlıklı sinirleri uyarabilmektedir. (Meraklısına: Beyin-Makine Arayüzleri)

Elinizi yöneten A ve B adında iki adet sinir olduğunu hayal edin. Bir dizi izleme yapılıyor ve A sinirinin elinizi açarken B’nin ise kapatırken sinyal ilettiği öğreniliyor. Bu bilgi ile A sinir hücreleri aktive olduğunda açılan bir robot el üretilebilir. Bunun için en önemli şart elinize kadar gelen sinirlerin sağlıklı yani sinyal iletebilir durumda olmasıdır. Üretilmiş son model biyonik bir eli videoda izleyebilirsiniz. Robocop’un elleri kadar hızlı olmasa da bizi bekleyen geleceğin bir ön gösterimi sayılabilir.

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=FSRsw-b4Nlw?rel=0]

 

Robocop’un beyninde bir yapay zeka

Filmde Robocop’un diğer robotlara karşı test edildiği sahnede Murphy’nin beyninde kontrolü elinde tutan ancak bunu Murphy’ye belli etmeyen bir yapay zekanın varlığını öğreniyoruz. Bunun mümkün olup olamayacağı bir yana, öncelikle bu durumda beyninden Murphy’den önce karar alabilen bir yapay zekaya ihtiyaç vardır ve bilim kurgu gibi gelmesine rağmen IBM’in geliştirdiği Watson adlı yapay zeka bugün bu hedefe oldukça yakın olmasıyla konuya burada dahil oluyor.

[youtube http://www.youtube.com/watch?v=YLR1byL0U8M]  

Watson, IBM’in bir robottan çok insan gibi düşünen bir makine hedefiyle geliştirdiği yapay zeka. En genel özellikleriyle; terabaytlarca bilgiyi çok kısa bir sürede -videoda görüldüğü gibi- analiz edebilen Watson, insan dilini (dolayısıyla yapılandırılmamış verileri) anlayabiliyor ve hipotezler oluşturarak bunlara kanıt arayabiliyor; kullanıcısından gelen geri bildirimlerden, başarı ve hatalarından söz gelişi ders çıkararak kendini geliştirebiliyor. O halde bu tekolojiyi 2028’e kadar giderek küçülterek -bir şekilde- Robocop’un beynine entegre edebildiğimizi varsayabiliriz.

Murphy bilgilerin beynine yüklenmesi sırasında vücut dengesini bozacak kadar bilgiyi çok hızlı analiz ederek suçluları, ipuçlarını birleştirerek olayları çözebiliyor. Bu duruma oldukça “ütopik” bakıldığında Murphy’nin korunan biyolojik beyni talep ettiği ve yapay zekalı kısmı tarafından sağlanan verileri “eş zamanlı” olarak mantıklı değerlendirip, bağlantıları kurabilmesini sağlayabilirmiş gibi görünüyor.

 

Nöropsikolojik bir vaka olarak Robocop

Film boyunca Alex Murphy’nin giderek daha kayıtsız bir insana dönüştüğünü hatta kelimenin tam anlamıyla robotlaştığını görüyoruz. Beynin yapı ve fonksiyonlarının psikolojik olaylarla ilişkisini anlamaya çalışan nöropsikolijide, beyin hasarları psikolojik değişimlerin kaçınılmaz sebepleri olarak görülür. Bu anlamda bakıldığında Alex Murphy’nin beyninde hasara uğrayan kısımlar konusunda pek ipucuna sahip değiliz ancak kendini aynada ilk kez gördüğü sahnede ve beyin ameliyatı yapıldığı bir diğer sahnede beyninin sol kısmında bir yaralanma göze çarpmaktadır. Filmde üzerinde pek durulmayan ancak sonrasında 1840’lara kadar uzanan bir dizi bağlantıyla açıklanabilecek olaylarla ilişkilendirilebilecek bir ayrıntıdır.

Phineas Cage, yaklaşık 170 yıl önce tren ray hattı inşasında bir patlamada beyninin ön lob (frontal lobe) ya da alın lobu denilen bölgesinin bir kısmını kaybetti ancak hayatta kaldı. 1868’de John M. Harlow’un yayınladığı makalede Cage’in hızla iyileştiği ancak kişiliğinin sert geçişlerle değiştiğini gözlemledi. Daha saygısız, uyumsuz, agresif, öğütlere kulak asmayan tavırlar sergiliyordu. Olaydan günümüze kadar gözlemlenen pek çok alın lobu yaralanmasında kişiler ortak belirtiler gösteriyordu: Alın Lobu Kişiliği (frontal-lobe personality) olarak ifade edilen ve Cage’inkine benzer kişilik değişiklikleri.

İnsan beyninde duyu organları beynin arka yarım küresine bağlı iken, motor sistem çoğunlukla ön yarım küreyle ilişkilidir. Arka yarım küreden yani duyulardan gelen sinyalleri işleyen motor sistem, bir anlamda kişinin eylem planını yapar, eyleme yol gösterir. Senaryoları zihinde oynatır. Alın lobları, bir nevi hayal kurmak olan düşünme işlemini gerçekleştirir ve aslında sinirbilimsel özgür irade tanımında yer alan “bir şeyi yapmama özgürlüğü”nü sağlar.

Murphy’nin beynindeki yaralanma sahnelerde görüldüğü kadarıyla sol alın lobunun üst kısmına denk gelmektedir. Dolayısıyla Alex Murphy bir alın lobu hasarına sahiptir ve beynine dahil edilen yapay zekanın olmasa bile filmdeki gibi kişilik değişimlerine doğal olarak yatkın hale gelecektir.

Karen Kaplan-Solms ve Mark Solms’ün 2000 yılında yayınladıkları çalışmada kliniklerde gözlemlenen ve alın lobu yaralanmış pek çok kişiden bahsedilir. Bu tür kişilerde gözlemlenen bazı davranışların Robocop’un alın lobu yaralanmış insansı yanında da gözlemlenmesi beklenebilir. Entegre edilen yapay zekanın kasten veya tesadüfen beynindeki yaralanmanın etkisini arttırdığını ve Omnicorp şirketinin istediği başarıyı böylece elde ettiğini (elimizde deney veya gözlem sonuçları yerine bir “kurgu” ürünü olduğu için) varsayarak Murphy’nin kişiliğindeki aşırı hızlı değişimi daha makul sebeplerle inceleyebiliriz.

Söz konusu çalışmada bir kadından bahsedilir. Görülen spesifik sorun düşüncelerin kaybolmasıdır. Bunu ilginç kılan özellik kadının düşünceleri kaybolduğunda bunun farkına varıp geri gelmelerini bekleyebilecek kadar mantıklı olabilmesidir. Bu durumda kadının beyni işlevinin bir kısmını kaybetse de bilinçdışı davranışları devam edebilmektedir. Bu yapının günümüzden çok daha iyi anlaşıldığı bir gelecekte Murphy’nin beynindeki kontrolün kendinde olmadığına dair düşünceleri boşaltılmış ve sadece hareketlerini yönetecek mantığı korunmuş olabilir ve Murphy kontrolün kendinde olduğu yanılgısına düşürülmesi bu şekilde sağlanmış olabilir.

Halk tanıtımına çıktığı sahnede Murphy’nin kendisine seslenen oğlunu ve eşini tanımadığını ve aynı dönemde polislik görevine körü körüne odaklanarak tam anlamıyla eşi dostu unuttuğunu görüyoruz. Nöropsikolojide, beyin hasarları çoğunlukla bütün belleği etkilemez. Yani bir kişinin bütün belleğini kaybetmesi oldukça zor rastlanan bir durumdur. Kabaca en taze anılar en unutulabilir olanlar iken en eski anılar en dayanıklı olanlarıdır. Robocop’un eşi ile ilgili oldukça eski ve duygusal anılara sahip olduğu düşünüldüğünde bunları unutması oldukça zor görünüyor.

 

Eskiyi Unutturmak

Birlikte ateşlenen nöronlar bir ağ oluşturur ve özgün bir anı, düşünce bu ağ sayesinde varlık bulur. Dolayısıyla ateşlenmeyen başka bir deyişle kullanılmayan sinapslar körelir, anılar unutulur. Bugünkü bilgilerimiz ışığında teorik olarak bir nöron ağının ateşlenmesini uzun süre engellemek doğal olarak onların körelmesiyle sonuçlanabilir. Eğer Robocop filminin dramatik kurgusu gereği Murphy eşini ve karısını tekrar hatırlayamasaydı, beynine yerleştirilen makine ile -oldukça gelişmiş bir gelecekte olduğu varsayılarak- bir köreltmeden söz edilebilirdi.

Bir başka biyolojik perspektiften bakıldığında beynin şakak lobu denilen bölgede bulunan ilkel bir beyin korteks parçası olan hipokampusunun beyinden bütünüyle alınmasını sonucunda Murphy’nin eşi gibi bilumum eski anıyı “hatırlayamaması” sağlanabilirmiş görünüyor. Bunu iki gerçek örnek ile açıklamak gerekirse:

1911 yılında Édouard Claparède hipokampusu hasar görmüş bir hasta ile eline bir iğne saklayarak tokalaşmış ve ardından hastayla ikinci tokalaşmasında hastanın “Claparede’i hatırlamamasına rağmen” elini çektiğini gözlemlemiştir.. Sebebi sorulduğunda “İnsanın elini çekmeye hakkı yok mu?” cevabını vererek oldukça çarpıcı bir örnek oluşturmuştur. Bu hasta temel olarak ne yapması gerektiğini bilmesine rağmen bununla ilişkili asıl deneyimi aklına getiremez.

1950’lerde bir ameliyat ile hipokampusunun tamamı alınan bir hasta (ünlü HM vakası) sonrasında anlık belleği ile hayatına devam edebilmesine rağmen uzak geçmişine dair birçok şeyi aklına getirememiştir.

Bu örnekler epidozik bellek, yani geçmiş olayların tekrar farkındalığa getirilmesi ile ilgilidir. Bir basketbol maçındaki coşkunuzu hatırlamanız, epidozik bellek sistemiyle ilgilidir.

Robocop’un insansı yanının patlamadan öncesine kadar epidozik belleğinde depoladığı bilgilerin, bütün hipokampusu alınarak silinmesi yöntemine gidilebilir ve eğer ellerinde hipokampusun yerini dolduracak gelişmiş bir yapay zeka varsa Omnicorp’un Robocop girişimi çok daha farklı sonuçlanabilir, belki de anılarının hatırı sayılır bir kısmını kendi istedikleriyle değiştirebilirlerdi.

Yazıda bahsedilemeyen daha pek çok kurgusal teknoloji içeren film, yeni Robocop ile sinirbilimsel ve psikolojik pek çok gizli detay içeriyor, pek çok soruyu akla getiriyor. İnsanlığın bugüne kadarki gelişimiyle değerlendirdiğinde gerçekleşmesi ufukta dahi görülmeyen bir insan-makine ortak yaşamından bahsediyoruz. Öte yandan beyinle ilgili bugün bildiklerimiz, klişe tabirle buz dağının sadece görünen kısmı. Bu alanda çalışmalar, gözlemler sürüyor. Robocop, gerek insanlık olarak bugün yapabildiklerimizin seviyesi gerekse üzerinde inceleme ve gözlemler yapılamayacağı için asla tam olarak açıklaması mümkün olmayan kurgusal bir kahraman olarak kalacak. Ancak nihayetinde kurgudan nasibini almak zorunda olsa da filmde günümüz teknolojilerinden ilham alındığı veya bazı ayrıntılarda günümüze çok yakın mantıklar kurulduğu da ayrıca gözlemlenebilir. Dolayısıyla filmi yakın, uzak ve elbette mantığı olmayan noktalarıyla kabul ediyoruz.

Robocop hakkında oldukça çok söylenecek söz var ancak bu yazıda daha çok beyin odaklı inceledik. Fakat diğer yönleriyle Robocop’u oldukça kısa değerlendirmeden de bitirmek olmaz; iPhone’larımızın şarjı bir günü çıkaramazken Robocop’u çalıştıracak bataryayı hayal etmek bile tuhaf duruyor. Aksi tarafta Google Glass gibi gözlükler, ekranlı lensler ve biyonik göz teknolojileri daha bugünden bizlere Robocop görüşü sağlamaya aday. Hali hazırda FBI, sabıka kayıtlarındaki fotoğrafları kamera görüntülerindeki yüzler ile %80 isabetle eşleştirebiliyor. Beyinde faaliyet göstermeyen sorunlu bölgelerdeki nöronları yerleştirilen elektrotlarla harekete geçirerek Parkinson gibi hastalıkların tedavisinde umut verici başarılar elde ediyoruz. Vücut protezlerinde epey yol aldık ancak geriye sadece akciğerleri kalmış bir insanı hayatta tutup bir de türlü aksiyona sokmak mı? Uzunca bir süre beklemesi gereken bir senaryo.

İnsanoğlu Robocop’u ilk bakışta hayal edebilecek kadar gelişmiş olsa da psikolojiden mekaniğe; etikten sinirbilime kadar pek çok detayında boğulmamak elde değil; bu durum Robocop’u 2028’den çok daha uzak bir geleceğe ertelemiş görülüyor. Ancak belki 2028’de tekrar tartışmamız gerekebilir; kim bilir…

 

Kaynaklar

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Seyit Zor

TED Kayseri Kolejinden mezun oldu. Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Biyomühendislik eğitimi görüyor. Bilim tutkunu. Teknoloji bağımlısı. Japon kültürüne meraklı. Bilim kurgu, çizgi roman takipçisi. Eski milli okçu. Boş zamanlarında fotoğraf çeker, yemek yapar.