Kırdaki toz-topraklı hayatın aksine, şehirlerde börtü-böcekten uzak, temiz apartman dairelerinde mikroplara, asalak canlılara muhtemelen daha az maruz kalıyoruz. Bu daha temiz yaşantının genelde daha sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz.

Ama son zamanlarda araştırmacılar hijyenin de fazlasının zarar olduğunu düşünerek yeni çalışmalar yapıyor. Kirin, pasın ne yararı olabilir? Bunun cevabı, bağışıklık sistemimizin kendini etrafımızdaki hastalık yapıcı canlılara karşı nasıl ayarladığında gizli. Hâlâ süren bu çalışmalara Doğu Finlandiya Üniversitesi araştırmacılarından bir katkı geldi.

Geçen ay Pediatrics dergisinde yayınlanan araştırmalarında, Fin hekimler 397 çocuğun sağlığını ana karnından itibaren izleyerek, ev içindeki kedi ve köpek mevcudiyetiyle bunun arasındaki bağlantıyı incelediler.

Bunun için çocukların doğumundan sonraki her hafta, her bir anneden bebeğinin sağlık durumuna dair bilgi aldılar. Ayrıca evde kedi veya köpek besleyip beslemediklerini, besliyorlarsa bu hayvanların her gün evin içinde ne kadar zaman geçirdiğini öğrendiler. Çünkü evdeki hayvanlar da çocuğun hastalanmasını etkileyebileceğinden, daha önce buna dair bazı araştırmalar yapılmış, ancak bunlardan çelişkili sonuçlar çıkmıştı. Bu önceki sonuçlar geçmişe yönelik (retrospektif) araştırmalardan geldiğinden, Fin ekip daha zor ve masraflı, ama daha güvenilir bir yöntem olan ileriye yönelik (prospektif) bir araştırma yapmaya karar vermişti.

İleriye yönelik araştırmaların önemli bir avantajı, daha çok değişkenin denetim altında tutulabilmesidir. Sözkonusu araştırmada da hekimler, kendi sonuçlarını yanıltabilecek birtakım değişkenleri denetlediler. Meselâ, anne veya babanın sigara içmesinin de bebekte üst solunum yolu hastalığına yol açabildiğini bildiklerinden, bu gibi verileri de toplayıp hesaba kattılar.

Bu verilerden, köpek bulunan ve bulunmayan evlerdeki bebeklerin hastalandıkları hafta sayısını hesaplayıp bunları mukayese ettiler.

Şekil 1. Bergoth vd.’nin araştırmasına göre köpekle temas eden çocuklar daha az sağlık sorunuyla karşılaşıyor. (Veriler: Bergoth vd., 2012, Çizelge-2)

İlk olarak, evin köpeği evde günde 6 saatten az zaman geçirdiğinde bile, bebeğin hastalanmadan geçirdiği hafta oranı %64,8’den %75,7’ye yükseldi (Şekil 1). Köpekli evlerdeki çocuklarda daha az öksürük, daha az kulak ve burun iltihabı görüldü. Yani köpekle aynı ortamda bulunan bebekler daha az hasta oluyordu.

Köpekle daha da çok temas halindeki bebeklerin sağlık durumunun daha da çok düzelmesi bekleniyordu. Düzelme yine de görüldü, ama biraz daha azdı: Günde 6 saatten az köpek teması %75,7’lik oran sağlarken, 6-16 saat arası temas %74,2, 16 saatten çok temas ise %72,2’lik bir oran sağlamıştı (Şekil 1). Bu beklenmedik bulgu, köpekte bebeğe yarayan ne varsa hayvanın bunun dışarıda gezinerek edindiğini, daha çok evde vakit geçiren köpeklerin ise dışarıda yeterince kirlenmediklerinden bu kadar yararlı olamadıklarını akla getiriyor. Ne var ki bu varsayımın yeni araştırmalarla sınanması gerekecek.

Ekibin toplayıp denetlediği diğer veriler arasında bebeğin cinsiyeti, doğum ağırlığı, mevsimi, kardeş sayısı, annesinin sigara alışkanlığı, anne-babasında alerji varlığı, emzirme gibi etkenler vardı. Bunların hesaba katıldığında da sonuç değişmedi.

Bu sonuçlar aslında evcil dostlarımızın bebeklere faydası açısından ilk değil. Daha önce ABD’li bir ekip, doğumdan sonraki bir yıl içinde köpekle temas eden çocukların, 6-7 yaşına geldiklerinde daha az allerjik sorun yaşadığını göstermişti. On yıl önceki bu çalışma ile yukarıda bahsettiğim güncel araştırma bir arada bağışıklık sistemine işaret ediyor. Bağışıklık sistemimiz bazı düşmanlarını daha doğuştan tanırken, bazılarını ancak onlarla karşılaştıkça öğreniyor. (Daha önce Eren Ada’nın dergimizde yazdığı ayrıntılara bakabilirsiniz.) Öyle görünüyor ki, özellikle birçok Batı ülkesindeki hijyenik şartlar çocukların bağışıklık sistemlerinin bu maddelerle tanışmasını geciktiriyor. Ancak köpeklerle eve giren az miktarda kir, bu görevi yerine getirebiliyor. Ancak bu varsayımların hepsinin daha çok sınamadan geçmesi gerekecek.

Ve şimdi bir de itiraf: Yukarıda hep köpeklerin faydalarından bahsettim, ancak bu sonuçlar kediler için de geçerli. Gerçi kedilerdeki sonuçlar daha zayıf, ancak yine de anlamlı. Ama benim evde bir köpeğim olduğundan hikâyeyi köpek ile anlattım.

Diğer bir itiraf da benim geçmişte bu çalışmanın yapıldığı üniversitenin öğrencisi olmuş ve hâlâ da araştırmanın yapıldığı Kuopio şehrinde oturuyor olmam. Bu çalışmayı anlatmayı biraz da bu yüzden seçtim. O yüzden Kuopio’nun üniversite yerleşkesinin güzel bir yaz günü çekilmiş bir fotoğrafını sizlerle paylaşayım (Şekil 2). Gerçi yaz demek doğru olmayabilir, zira derler ki Finlandiya’da iki mevsim vardır: Beyaz kış ve yeşil kış. Kışın bütün bu manzaranın karla kaplı olduğunu söylememe gerek var mı?

Şekil 2. Doğu Finlandiya Üniversitesi’nin Kuopio yerleşkesi, Savilahti adlı koyun etrafına yayılmış durumda. Uzakta koy ile tepe arasında üniversite hastanesinin beyaz binaları görülüyor, en tepede de kayak pisti ile turistik Puijo Kulesi. Sol atta ise Kuopio’nun Finlandiya haritasındaki yeri var. (Fotoğraf: Kuopio Innovation. Harita: Wikipedia.)

 

Kaynaklar

Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çağrı Yalgın

Tampere Üniversitesi'nde doktora sonrası araştırmacı olarak mitokondri hastalıklarını genetik yöntemlerle inceliyor. Daha önce de Japonya'daki RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü'nde sinir hücrelerinin uzantılarının oluşumundaki ırsi etmenleri inceleyerek Saitama Üniversitesi'nden doktora almıştı. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Bornova Anadolu Lisesi mezunu.