Çoğu bitki yeşildir, çünkü bitkiler klorofil adlı yeşil bir yapı sayesinde güneş ışınlarını yakalayarak besin üretiminde kullanır. Ama bazı yapraklar kırmızıdır. Yeni Zelandalı iki bilim adamı, Kevin Gould ve Nigel Perry, bunun sebeplerinden birini ortaya çıkarmışa benziyor.

Gould ve Perry işe, ülkelerinde çok yaygın bir funda olan “horopito”yu (Pseudowintera colorata) incelemekle başlamış. Horopitonun bazı yaprakları neredeyse tamamen yeşil, bazıları ise kenarında kırmızı bir şerit taşıyor (Şekil 1). Bu özelliğiyle, farklı renkteki yaprakların mukayesesine çok uygun bir bitki.

Şekil 1. Yeni Zelanda’da doğal ortamında bir horopito. Yaprakların kenarlarındaki kırmızı şeritlerin genişliği yapraktan yaprağa değişkenlik gösteriyor. (Fotoğraf: Luke Cooney)

Önceden bildikleri, horopitonun tadının acı olduğu, ve bu tadın kaynağı: Horopito yapraklarının içinde “poligodial” adlı tahriş edici bir bileşik var. Bu madde yaprağın kendisine de zarar verebileceğinden, özelleşmiş hücreler içinde depolanıyor, patlamaya hazır bir bomba gibi bekliyor. Bir hayvan, yaprağı ısırdığında, bu madde o hayvanı tahriş ediyor ve onun canını yakıyor. Ama bu esnada yaprağın kendisine de zarar veriyor. Yani aslında bitki de istiyor ki bu hadiseler hiç meydana gelmesin!

O zaman, diye düşünüyor Gould ve Perry, belki de yaprakların kırmızı rengi, içindeki poligodial miktarı hakkında bir uyarı niteliği taşıyordur. Yani horopito bu işaretle hayvana daha baştan “bana yaklaşma, yanarsın” diyordur. Hakikaten de ölçünce görüyorlar ki horopito yapraklarının kenarındaki kırmızı şerit yaprağın ne kadarını kaplıyorsa, o yaprakta o kadar poligodial mevcut.

Ama gerçekten hayvanlar bu mesajı alıyor mu? Öğrencilerden Luke Cooney bunu denemek için önce bu bitkiye sıkça musallat olan bir güve türü (Ctenopseustis obliquana) buluyor. Güvenin tırtıllarının önüne bazısı tamamen yeşil, bazısı ise kırmızı şeritli horopito yaprakları koyup olanları izliyor. Tırtıllar yeşil yaprakları tercih ediyor, kırmızı şeritli yapraklardan sakınıyor. Yani renge göre karar veriyor gibiler.

Şekil 2. Hayli ağır bir otçul saldırısına uğramış bir horopito. Bu bitkinin yapraklarının kenarlarındaki kırmızılık, hasara bağlı. (Fotoğraf: Luke Cooney)

Ama hatırlarsanız, kırmızı şeritli yapraklarda daha çok poligodial bulunmuştu, yani o yapraklar daha acı idi. Ya tırtıllar, yaprağın acı olduğunu renginden değil de, meselâ kokusundan anlıyorsa? Bu ihtimali değerlendirmek için bir önceki deneyi araştırmacılar karanlıkta tekrarlıyor: Tırtıllar şimdi yapraklar arasında tercih yapmıyor. Aslında muhtemelen yapmak istese de yapamıyor, çünkü o renkleri göremiyor. Önüne ne gelirse mecburen onu yiyor. Eğer tırtıllar başka bir ipucundan yararlanıyor olsaydı, aynı davranışı karanlıkta bile sürdürebileceklerdi. Bu deney, tırtılların kırmızı şeritli yapraklardan sırf renkleri yüzünden sakındığını ispatlıyor.

Bu gözlem ve deneylerden çıkan sonuç şu: Horopito, tırtılların (ve başka hayvanların) yapraklarına zarar vermesini önlemek için acı bir madde salgılayacak şekilde evrilmiş. Ancak, tırtılın bu acı tadı alabilmesi için bitkiyi ısırması gerekiyor, ama horopito bunu da istemiyor. O yüzden kırmızı renkle işaret veriyor ki tırtıl o yaprağa baştan dokunmasın.

Kırmızı rengin böyle bir faydası varsa niye bütün yapraklar kırmızı değil? Çünkü kırmızı bölgeler fotosenteze, yani güneş ışığından besin üretim sürecine katılamıyor. Bu nedenle bitkinin bazı yapraklarının, yalnızca tırtılları uzaklaştıracak kadarının kırmızı olması, besin üretimi ile asalaklardan korunma arasında bir denge kurmuşa benziyor.

“Yalnızca tırtılları uzaklaştıracak kadarının kırmızı olması” dedim ki bu da çok ilginç. Yaprağın tamamının kırmızı olması gerekmiyor, yalnızca kenarındaki şeridin kırmızı olması, tırtılın uzaklaşmasına yetiyor.

O kadar ki, aynı bölgede görülen diğer bir bitki, tırtıllardan kurtulmanın yolunu horopitonun görünüşünü taklit etmekte bulmuş. Bu bitkide poligodial yok, ama kırmızı şeritli yapraklarıyla horopitoyu çok andırıyor. Kevin Gould, bir bilim adamı temkiniyle bu bahsettiğim öngörüyü sınamak için hâlen çalıştıklarını ve daha çok yol almaları gerektiğini söylüyor.

Bütün bunlar acı biberlerin acı olma (ve olmama) sebeplerine çok benziyor. Bunlar ilginizi çektiyse, o yazımı da okumanızı tavsiye ederim!

Kaynaklar

yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çağrı Yalgın

Tampere Üniversitesi'nde doktora sonrası araştırmacı olarak mitokondri hastalıklarını genetik yöntemlerle inceliyor. Daha önce de Japonya'daki RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü'nde sinir hücrelerinin uzantılarının oluşumundaki ırsi etmenleri inceleyerek Saitama Üniversitesi'nden doktora almıştı. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Bornova Anadolu Lisesi mezunu.